Neden Ahirete İnanırız

Allah’a iman ile ahirete iman arasında bir ilişki var mıdır?

Allah’a ve ahirete iman birbiriyle ilişkili iki iman esasıdır. Biri zorunlu olarak diğerini gerektirir. Allah’a iman etmeyen kimse ahireti kabul etmez; ahirete iman etmeyen ise ya Allah’ı inkâr etmiştir ya da pratik değeri olmayan bir tanrı inancına sahiptir. Pratik değeri yoktur, çünkü Allah, böyle bir kişinin sadece zihnindeki bir kavram gibidir. Onun kalbinde, fiillerinde ve dolayısıyla hayatında değildir. Böyle bir Allah inancının hayatla ve dünya ile ilişkisinden söz edilemez. Hâlbuki iman, salih amel ve güzel davranışlar gerektirir. Esasen Allah’a imanın davranışlara yansımasını sağlayan en güçlü duygu, yapıp edilenlerin bir karşılığının olması ve hesap vermedir. Bunları reddeden bir kişi hangi saikle iyilik insanı olacaktır? İyilik, merhamet ve adalet gibi değerler insanların vicdanlarına bırakıldığında maalesef her zaman istenilen sonuçlar ortaya çıkmamıştır. Nitekim tarih boyunca şahit olduğumuz insani felaketlerin odağında Allah ile bağını koparmış -iman duygusundan mahrum- kibirli ve bencil özneler vardır. Tam da bu noktada iman, insani değerleri vicdani bir tercih olmaktan çıkarıp Allah’a karşı bir sorumluluk düzeyine getirir. Bu sorumluluğun sınırlarını belirleyen yüce Allah’tır. Bunun yaptırım aracı ise ahirettir.

Allah ve ahirete imanın birbirinden koparılması hâlinde insanı terbiye etmek ve iyi ahlaka yöneltmek isteyen Yüce Allah, buna uyan ve uymayanları nasıl ayırt edecektir, nasıl insanlara hak ettiklerini takdir edecektir? Dolayısıyla ahirete iman, tüm inanç sistemini tamamlayan ve Allah’a imanın zorunlu sonucu olan bir ilkedir.

Müslüman niçin ahirete inanır?

Ölümden sonra müminleri bekleyen bir cennet olduğuna inanmak hayata değer katar, yaşama isteğimizi artırır, ümidimizi tazeler. Ahirete imanla dünya dertleri hafifler, ölüm yokluk olmaktan çıkar. Sevdiklerimize kavuşma heyecanımız diri kalır. Bu dünyada değeri bilinmeyen iyiliklerimizin ödülsüz, uğradığımız haksızlıkların cezasız kalmayacağına inanmak yüreğimizi ferahlatır. Elemlere sabretmenin cennetle karşılanacağı inancımız, direncimizi artırır.

Diğer taraftan bir insan olarak duygularımız ve hayallerimiz var. Dünyada hak etmemize rağmen yaşayamadığımız ya da yarım kalmış sevgilerimiz, zevklerimiz var. Eğer hayat sadece bu dünyadan ibaret ise kimileri için bu dünya ancak bir hayal kırıklığıdır. Ancak inanan için böyle bir düş kırıklığına yer yoktur. Çünkü ahiret, cennet ve cehennem vardır. Sonsuzluk arzusu, ebedî mutluluk ideali ve tam adaletin gerçekleşeceği bir âlem vardır.

Dünya hayatını anlamlı kılan öte âlemdir. Dünya tüm güzelliklerine rağmen, sarp yokuşlarla doludur. Zorlukları aşma yolunda gösterdiğimiz gayret veya onlara yenik düştüğümüz zamanlarda yaşadığımız acılar, üzüntüler... Eğer ahiret yoksa bunlar için değer mi? Pes eder, bırakırız dünyayı. Ama ahiret inancımız bizi güçlü bir şekilde hayata bağlar ve zorluklara direniriz.

Hesap, ceza ve ödülü ile ahiret, davranışlarımıza yön verir. Yeryüzünde var oluşumuzu anlamlı kılar, sıradan olmaktan çıkarır. Basit şeyleri terk eder, yüksek idealleri benimseriz. Dünyanın geçici heveslerini terk eder, ahiretin ebedî saadetini temin edecek ahlakı kuşanırız. Kısacası ahiret bizi tutar, hem günahlara karşı hem de engebeli yollarda düşmeye karşı...

Sonsuzluk Allah’a mahsus değil midir?

Evet, Allah’ın bir ismi el-Bâki’dir. Yani O, ölümsüz olandır. Aynı zamanda hayat veren ve ölümü yaratandır. Dilediğine hiç hayat vermemiş, dilediğine ise birkaç dakika, bir saat, bir yıl hatta bir asır ömür vermiştir. Peki, dilediğine sonsuz bir ömür vermesi neden mümkün olmasın? Hayat veren veya ölümü yaratan O olduğuna göre, ahirette dilerse kullarına sonsuz bir hayat bahşedebilir. Bu O’nun kudreti açısından imkânsız değildir.

Diğer taraftan insan ise ölümlü bir varlıktır, tıpkı diğer canlılar gibi. Hâlbuki ölümü istemez. Çünkü hayat güzeldir. Ana-baba, kardeş, eş, çocuk, akraba, arkadaş ve diğer sevdiklerimiz... Hiçbir güzellik onlar olmadan tamam olmaz. Sevdiklerimizle varız, onlarla mutluyuz. Hâlbuki ölüm gelip çattığında elden bir şey gelmez. Ama yarım kalan duyguların tamama ermesi de gerekir. Yüce Mevla mademki insana bu duyguyu vermiş, o hâlde bunun gerçekleşmesi de mümkündür. Yaşama isteğimizin, sevdiklerimizle birlikte olma arzumuzun ve doyamadığımız sevgilerin gerçekleşmesidir cennet...

Cennet bu dünyada olamaz mı?