Gözünün önünde bir canlandırsana… Tatlı bir ikindi vakti… Okuldan/kampüsten gelmişsin yorgun argın… Yeniden çalışmak, ödevleri, ders tekrarlarını yapmak için biraz dinlenmek lazım. Elinde telefonun, sosyal medyada ne var ne yok göz atıyorsun. Sen okuldayken kim ne yapmış ne demiş… Takılmaca işte öyle…
Bir de ne göresin? Okulların salgın sebebiyle yeniden kapatılacağı haberi… Resmî makamlarca onaylandı diyor haberde. Hem de süresiz bir kapatma, yeniden ne zaman açılacağı belli değil. O siteden başka bir yerden daha okuyorsun hemen ardından… Sevinsen mi üzülsen mi ne hissedeceğini bilemezsin değil mi bir süre? Okula gitmemek iyi, evet! Ama okula gidilmeyen aylarda fark ettin ki uzaktan eğitim zor, bir süre sonra evde kalmak da o kadar iyi gelmiyor insana. Hemen annene haber vermen lazım, e tabii arkadaşlarınla da bir değerlendirmek lazım durumu. Gruptan yazdın hemen, duyan var, yeni haber alan var. Sınavlar nasıl olacak? E madem kapatacaklardı, niye açtılar? Ne yapmaya çalışıyor bu insanlar? Başka ülkelerde… “O’lum,” diyor arkadaşın, “ben zaten biliyordum böyle olacağını. Sınava hiç çalışmadım bundan sebep…” Her kafadan bir ses… Sevinen, üzülen, oflayan, puflayan, kayıtsız kalan. Kişi sayısınca duygu, düşünce, yorum, yorumsuzluk…
Ve açık kalmış televizyondan yükselen ses… “Milli Eğitim Bakanlığınca yapılan resmî açıklamada okullarda yüz yüze öğretime devam edileceği bildirildi. Vatandaşların sosyal medyada yayılan asılsız haberlere itibar etmemesi…” Çöpe giden onca yorum, boşa çıkan nice duygu… Öfke, çaresizlik, can sıkıntısı vs. Neden? Aslı araştırılmadan, tam olarak ne olup bittiği anlaşılmadan bir habere inanıldığı için. Yazılı olan her veriyi kaynağına bakmadan güvenilir sayma hastalığı yüzünden. Arkadaşının kuzeninin öğretmeninin yeğeninden gelen yorumla karar verme refleksinden dolayı. Okulların kapatılacağı söylentisinde boşa giden cümleler ve duygular oldu sadece ama telafisi çok daha zor bir durum da yaşanabilirdi pekâlâ.
Tam olarak güvenilemeyen ya da bilinmeyen bir kaynaktan gelen haberi, söylentiyi kesinkes bilmeden yorumlamak, değerlendirmek, iki arkadaş arasındaki ilişkiden, uluslararası bağlantılara kadar pek çok sahada son derece tehlikeli durumlar oluşturabilir. Dostlukların zedelenmesi ya da bitmesinden çatışmalara, can kayıplarına kadar birçok üzücü sonuç yaşanabilir. İnsanlık tarihi, böyle haberlerden dolayı birbirine düşen eşlere, arkadaşlara, ortaklara, yok yere savaşa tutuşan ordulara dair pek çok olay anlatır. Düşünsene, bir arkadaşının senin hakkında ileri geri konuştuğunun kulağına fısıldandığını… Ne kadar üzülür, incinirdin kim bilir? Hesap sormak isteyebilirdin, arkadaşına çok ağır konuşabilirdin, yenilir yutulur cinsten olmayan neler neler sayabilirdin. Ya bunlar gerçek değilse en büyük pişmanlık ve üzüntüyü asıl o zaman yaşardın, “arkadaşıma nasıl güvenemedim, nasıl kandım bir anda” diye kendini yer bitirirdin, değil mi?
Peki, bu yanlışsa yerine ne yapayım, nasıl davranayım diyorsan, Kur’an’a kulak vermeye ne dersin?
“Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.” (Hucurât, 49/6)
Bu ayet tam da senin yaşadığın, dikkat etmezsen yaşayabileceğin hâlleri anlatmıyor mu?
Hz. Peygamber’in de başından geçmişti benzer bir durum. Zekât gelirlerini tahsil etmek üzere birini bir bölgeye göndermiş, bu elçi yoldayken silahlı bir grubun yola çıktığı haberini almıştı. Anlaşılan savaşmak ve Müslümanlara zarar vermek amacıyla Medine’ye doğru yola revan olmuşlardı. Görevlendirilen elçi, bu haberi alınca doğrudan geriye döndü ve Hz. Peygamber’e olan biteni anlattı. Düşünmeden hareket eden birinin yapacağı belliydi: Hemen küçük bir orduyu o bölgeye göndermek, aklına böyle şeyler gelebilecek diğer gruplara da ibret olsun diye oraya fırtına gibi çökmek. Hz. Peygamber böyle davranmadı elbette. Bir başka sahabiyi olayı incelemesi için gönderdi oralara. Anlaşıldı ki bahsi geçen grup, o bölgede oturan halkın zekâtlarını getirip bizzat elleriyle Resûlullah’a teslim etmek üzere yola çıkmışlardı, kötü bir niyetleri yoktu. “Bunlar bir saldırı planlıyorlar” haberini getiren doğruyu söylemiyordu, olay sadece bundan ibaretti. Resûlullah bu araştırmayı yapmadan harekete geçse n’olurdu, geri dönüşü, telafisi mümkün olmayan nasıl hâller yaşanırdı görebiliyorsun değil mi? Sonunda kocaman pişmanlıklara sebep olacak pek çok üzücü durum yaşanabilirdi. Resûlullah’ın dikkati ve keskin zekâsıyla aldığı bu karar, biz müminlere, bizim şahsımızda da aslında bütün insanlığa Allah’ın kıymetli bir nasihatiyle birebir uyumludur. Siyere yakından baktığımızda aynı ilkeyi Hz. Peygamber’in hayatının farklı sahalarında da birebir uyguladığı görülmektedir. Dolayısıyla olaylar karşısında soğukkanlı davranmak, heyecana kapılmadan araştırıp soruşturarak karar almak dinimizin öğütlediği aklıselim tutumlardan biri olarak sorumluluk sahamızdaki yerini almış olmaktadır.