İkindi vakti bahçede otururken Batuhan kapıda belirdi. Annesi çardakta olduğunu fark ettirmek için seslendi. Batuhan, yaka paça dağınık hâlde koşar adım yanımıza geldi. Annesinin hâlini hatırını sorması üzerine başladı hararetle anlatmaya; “6/ A sınıfı ile son derste maç yaptık. Hakem, bizim golü ofsayt olarak değerlendirdi, üstüne üstlük onlara başka pozisyonda penaltı verdi. Berabere kaldık ama galibiyet bizim hakkımızdı. Maçtan sonra itişip kakışma oldu, nöbetçi öğretmen ayırmasaydı ağızlarını burunlarını dağıtacaktık ama daha dur bugünün yarını da var, elbet tenhada denk geliriz onlarla…” Fatma Hanım’ın oğlunu dinlerken sakinliğini korumaya çalıştığı her hâlinden belliydi. “Tamam, oğlum belli ki çok sinirlenmişsin ama bu tartışma mevzuunu akşam babanla birlikte konuşmamız gerekiyor sanırım. Şimdi anahtarı alıp yukarı çık hadi.” Batuhan yanımızdan uzaklaştığında annesi açıklama yapma gereği hissetti: “Biliyor musun, sıradan bir yenilgi konusu değil bu, iki senedir A sınıfı ile rekabet hâlindeler; ortak derslerde aldıkları notların ortalamaları, sınıflar arası müsabakalar, kompozisyon ve resim yarışmaları derken iki sınıf arasındaki çekişme gitgide büyüdü. En ufak bir konu bile olay oluyor. Okul yönetimi ve rehberlik servisi de iki sınıfın velileriyle ayrı ayrı görüştü ama bakalım bu işin sonu nereye varacak.”
Üç beş cümleden sonra başka mevzularda konuşmaya devam etsek de bu konu zihnimde uzun bir süre asılı kaldı. Batuhan ve arkadaşları tam da kendilerini ispat etmeye çalıştıkları bir yaş aralığındalar ve rekabet konusunda ölçüyü kaçırmaları çok da şaşılacak bir durum değil aslında. Olayın ciddiye alınmasına sebep olan şey her gün karşılaşmamız muhtemel aşırılık haberleri. Maçtan sonra iki takım taraftarı arasında çıkan tartışmaların büyümesi üzerine bölgeye çok sayıda güvenlik ekibi yönlendirildi. Etnik kökeni farklı iki kişinin tartışmasına bütün mahalle dâhil oldu, olaylarda çok sayıda yaralı olduğu öğrenildi. Fakültede karşıt görüşlü iki grubun taşlı sopalı kavgası sonrasında eğitime 2 gün ara verildiği bildirildi. Binlerce takipçisi olan H.K.’nın sosyal medyadaki paylaşımı ardından hedef hâline gelmesi sosyal medya kullanıcılarını ikiye böldü…
Bütün bu ve benzeri haberler insanların yaşlarına bakılmaksızın olayları nasıl da büyütebildiklerini gösteriyor. Sakin kafayla oturup konuşulduğunda çok rahat halledilebilecek konularda insanlar sonu şiddete varacak kadar sınırı aşıyor. Birçok olayda ne söylenildiğinden ziyade kimin söylediğine bakılıp tepki gösteriliyor. Yani aslında hasım görülen kişi ne söylerse söylesin büyük bir tepki ile mukabele edileceği belli.
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mâide, 5/8)
Toplumsal düzenin sağlanmasında kilit öneme sahip olan adalet, herkese hak ettiği şekilde muamele etmek anlamına gelir. Bu ayetin özellikle “Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin.” cümlesi gözümüzün takılabileceği farklı yerlere asılacak bir serlevha sanki. Demek ki insan duygularına yenilip olması gerekenden çok daha farklısını yapabiliyor. Çoğu zaman adaleti sadece yargılama alanına has bir kavram olarak düşünüyoruz. Oysaki gerek ikili ilişkilerde gerekse toplumun geneline yönelik davranışlarda muhataba âdil olmak ayetin de işaret ettiği gibi genel bir prensiptir. Kişiye mukabelede bulunurken ne bir eksik ne bir fazla, hak ettiği ölçüde karşılık vermektir adalet. Durum bu olunca bizi adaletsizliğe sevk eden sorunları ortadan kaldırmadan problemleri çözmek pek mümkün görünmüyor.
İnsanlar kendi gibi düşünen, hisseden, ne demek istediğini anlayan, onayladığı ve onaylandığı bir gruba dâhil olmak ister. Kişinin kendini istediği gibi ifade edebilmesi, anlaşılması ve onaylanması duygusal ihtiyaçları arasındadır. Farkında olmasa da bu böyledir ve aidiyet diye tanımlayabileceğimiz bu duygu insanın sosyal bir varlık olmasının sonucudur. Bir gruba ya da görüşe dâhil olup biz bilincine varmak, kalabalıklar arasında tek başına kalmaktan daha güvenilir gelir insana. “Ben”in dâhil olduğu “biz”, kişiliğin muhafazasına ve sağlıklı ilişki kurmaya imkân sağladığı müddetçe toplumsal açıdan da önemsenir ve onaylanır. İşin rengi ise “biz”in dışında kalanlarla kurulan iletişime göre değişir.