Amentü esaslarından birisi de “kadere iman”dır. Nedir kadere iman, niçin kadere inanırız? Kader ölçü, plan, güç ve yasa gibi anlamlara gelir. Kadere iman iki şeyi kabul etmektir: Birincisi evrende her şeyin bir ölçü ve yasaya göre bir plan dâhilinde yaratıldığını kabul etmek; ikincisi başa gelecek musibetlerle, ecel ve rızkın ilahi ilim ve kudret dâhilinde olduğuna inanmak.
Kadere imanda şu hususlar ihmal edilmemelidir: İlki, âlemde hiçbir şey Allah’tan bağımsız değildir. Diğeri ise akıl ve irade sahibi varlık olarak yaptıklarının sorumluluğu insanın kendisine aittir.
Esasen kadere inanan biri, âdeta bir orkestranın enstrümanları gibi ahenk içinde işleyen şu kâinatta tesadüfe ve şansa yer vermez. Varlık âleminde her şey O’nun ilmi ve iradesi iledir. Evrende belirsizlik yoktur. Bu nedenle tesadüf yerine tevafuk, belirsizlik yerine takdir, şans yerine baht olduğuna inanır mümin. Tevafuk Allah’ın ezelde yazdığı ile gerçekleşenin uyumudur. Takdir, Allah’ın belirlediği şey, karar ve hükümdür. Baht ise Allah’ın yazdığı kısmet, nasip ve ikbaldir. Velhasıl kadere inanmak hem Allah-âlem ilişkisini kabul etmek hem de insanla Allah arasındaki bağı tesis etmektir.
Kaderin insanla ilişkisi nedir?
İnsan bir kaderle doğar. Bu kader, insanın verili yapısıdır. Tarihin hangi noktasında ve nerede doğacağı, anne babası, rengi, cinsiyeti, genetik yapısı, yetenekleri insanın kaderidir. Bunları Allah belirlemiştir. Bu hususlarda insanın iradesi ve kudreti olmadığı için sorumluluğu da yoktur.
Diğer taraftan insanın irade sahibi olması da onun kaderidir. Öyle ya insan bir taş parçası gibi akılsız, duygusuz ve iradesiz olabilirdi. Ama Allah insanın akıl, irade ve kudret sahibi olmasını dilemiştir. İnsan kendisine lütfedilen bu donanımla yeryüzünün kurucu öznesidir ve insan böylelikle ağır bir yükün altına girmiştir. Ancak Allah insanı başıboş bırakmamış, ona hem akıl ve irade bahşetmiş hem de onun için peygamberler göndermiştir. Bu O’nun rahmetinin eseridir. İnsan, kader-i ilahi ile sahip olduğu imkânları iradesi ve kudreti ölçüsünde en iyi şekilde kullanmak ve yeryüzünü imar etmekle sorumludur.
Kadere bağlı olarak “Hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak” ne demektir?
Hayır olsun, şer olsun, her şey ilahi ilim, irade ve yaratmayladır. Ancak geçmişte bazı insanlar iyiliği hayır tanrısına, kötülüğü ise şer tanrısına ait zannetmişlerdi. Başlarına gelen kötülüklerin sebebini anlamlandıramamış ve bunların tamamen iyi sıfatlara sahip olan bir tanrıyla ilişkisini de kuramamışlardı. Bu nedenle iki tanrı inancına sapmışlardı. İslam “hayır ve şer tanrısı” şeklindeki bu sapmayı düzelterek yegâne ilahın Allah olduğunu tekrar hatırlatmıştır. Kader bir yönüyle kudret, diğer yönüyle hükümdür. Mutlak kudret sahibi olan Allah, hayrı ve şerri yaratandır. Diğer taraftan neyin hayır neyin şer olduğuna karar veren bu konuda hüküm sahibi olan da O’dur. Allah ezelde her şeyin hayır şer, iyi kötü, zararlı yararlı, helal haram oluşunu tayin ve takdir etmiştir. O’nun tayini kader, yaratması ise kazadır.
Öte yandan Allah’ın yarattığı hiçbir şey bizatihi şer değildir. Evrende her şeyin bir hikmeti vardır. Velev ki bize acı versin. Ancak hırsızlık, adam öldürme gibi insanın müdahil olduğu kötülükler birer şerdir. Bunlar yaratma bakımından Allah’a ait olmakla birlikte sebep, niyet, cüzi irade ve kudret yönünden insana ait olduğu için sorumluluğu insana aittir.
Hayır ve şer, yaratma bakımından Allah’a aittir. Ancak şu var ki hayırda ilahi rıza vardır, şerde yoktur. Şer ancak arzularına yenik düşen insanın heva ve hevesinin neticesidir. Bu nedenle “Sana ne kötülük gelirse kendindendir.” (Nisâ, 4/78) buyurulur Kur’an’da. İnsana kötülüğü yaptıran Allah değildir. Bilakis insan şerri ister, Allah da kişiye bunu yapabilme gücünü verirmiştir. Kişinin iradesini, niyet ve tercihini yok saymaz. Aksi hâlde imtihan olmaz. Ancak Allah kötülüklerden asla razı olmaz. Bu bakımdan hayır hem yaratma hem de rıza ve emir bakımından Allah’a aittir. Şer ise sadece yaratma bakımından Allah’a aittir.
İnsanın başına gelen musibetler birer şer değil midir?
Şer kötülüktür. Allah insanın kötülüğünü istemez. Onun canını yakan bir şey dilemişse mutlaka insan için hayırlı bir sonucu vardır. Bazen bu sonucu görmek için biraz beklemek gerekebilir. Tıpkı tohumu toprağa düştükten beş yıl sonra kendisini gösteren bambu ağacı gibi. İnsan, başına bir musibet geldiğinde önce bunda kendi payını sorgulamalıdır. Kaderi veya başka insanları suçlamak bazen zayıf kişiliğin göstergesi ve gerçeklerden kaçmanın bir yoludur. Bazen de kaderi doğru anlayamamanın neticesidir.