Evrenin niçin yaratıldığına dair Kur’an-ı Kerim’de bir çok örnek var ve bunlar biliniyor zaten. Gelin bu yazıda vacibu’l-vücud yani var olması için bir başka varlığa ihtiyaç duymayan, çelişiğini düşünmenin imkânsız olduğu, eşi ve benzeri bulunmayan varlık olan Tanrı’nın, evreni yaratmasındaki hikemî bilgi üzerinde duralım. Dinî değerleri önceleyen her bilge insan, Tanrı’nın evreni nasıl yarattığına dair dönemin pozitif ilimlerini hesaba katarak açıklamalar yapar, Tanrı’nın dışındaki her şey anlamına gelen âlemin (evren) niçin yaratıldığı sorusuna cevap arar. Bunu yaparken felsefi düşüncedeki panteist yorumların aynen İslam düşüncesine taşınmasının tutarsız olduğunu da gösterir.
Evrenin Nasıl Yaratıldığını Bilmek, Niçin Yaratıldığını Anlamak
Evrenin yaratılışına dair verilen cevaplar, kişinin teist (dindar), deist veya ateist (tanrıtanımaz) niteliğini belirler. Bu cevaplar aynı zamanda fiziksel ve metafiziksel kötülüklerin mahiyetine dair cevapları barındırması açısından da önemlidir.
Burada mühim olan kişinin bilgi kaynaklarını ve akıl yetisini tutarlı bir şekilde değerlendirmesidir. Müslüman filozoflar, fizik ve metafizik alan arasındaki irtibatı kurmada bilgi yetileri ve akli çıkarımların sıhhatli kullanılmadığında, hakikati inkâra şartlanmış olanlar için uyarılar yapmanın bir anlam ifade etmeyeceğinin farkındadır.
Onun için Tanrı’nın evreni yarattığına dair delillerin karşı tarafta bir yankısının olmayacağını bilirler. Bu nedenle “evren kadimdir” önermesinin mantıksal tutarsızlığını (kıyasü’l-hulf) muhale irca (olmayana ergi) yöntemiyle açıklayıp, “Tanrı vardır, birdir ve yaratıcıdır.” önermesinin tutarlılığını gösterirler. Aynı zamanda her an evrene müdahil ve sürekli bir iş/yaratış üzerine olan Tanrı kavramıyla, dehri ve natüralist söylemlerin de tutarsızlığını ortaya koyarlar.
Farabi ve İbn Sina, Tanrı’nın bir (ehad), öncesiz, sonrasız, eşsiz ve benzersiz olduğunu özdeşlik, çelişmezlik ve 3. hâlin imkânsızlığı gibi mantık doğrularını kullanarak kanıtlar ve Tanrı’nın evreni (çokluk-kesret) nasıl yarattığını dönemin kozmoloji öğretisine yani Batlamyus’a uygun bir şekilde açıklar. Bir’in (ehad), ikiden önceki bir’den (vahid) sâdır olduğunu, böylece evren’in (çokluk) başladığını ve Tanrı’nın her an evrene müdahele ettiğini/yarattığını söyleyerek teist bir söylemde bulunurlar.
Dönemlerindeki dehrilere yani evrenin bir yaratıcısı/oluşturucusu var ama sonrasında evrene müdahale yoktur diyenlere karşı da bir tezdir bu. Aynı zamanda fiziksel ve metafiziksel kötülük sorununa dair de dönemlerine göre en uygun çözüm önerisini üretirler.
İbn Sina, İhlâs Suresi ve Evren Tasavvurundaki Yeri
Kur’an’ın kalbi olarak nitelendirilen İhlas suresini İbn Sina, felsefi açıdan şerh etmiştir. Zat-ı uluhiyetin âlemle olan ilişkisi neticesinde Tanrı’ya vacibü’l-vücud (zorunlu varlık), evrene mümkinü’l-vücud (mümkün varlık) demiş, vücud-mahiyet ayrımını ortaya koymuştur. Varlık (vücud), mahiyetten ayrı bir şeydir, varolanlar (mevcudat), zorunlu varlık olan Tanrı’dan varlık kazanır. Bu hususlar “varlığın birliği” öğretisi bağlamında müzakere edilirken, Batı düşüncesindeki panteizm (Tanrı ile evren birdir) ve panenteizm (Tanrı ile evren bir değildir, her şey Tanrı’dadır) öğretileri ile vahdet-i vücud (varlığın birliği) ve vahdet-i şühud (görülenlerin birliği) tasavvurlarının farklılığına da dikkat çekilmiştir.
Özetle, İbn Sina ile başlayan İhlâs suresi tefsir geleneği bu kısa risaleye yazılan şerhlerle devam etmiştir. Nitekim önemine binaen Diyanet İşleri Başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki, İbn Sina’nın İhlâs Sûresi Tefsiri adlı eserini Türkçeye çevirmiştir.
Evrenin Mahiyetine Dair Bilimsel Devrimlerin Yapısı ve Paradigmalar Mücadelesi
İslam bilim tarihinde evrenin nasıl yaratıldığı üzerine tıp, felsefe, fizik, kimya, astronomi, teoloji, klinik farmakoloji, etik ve müzik teorisi üzerine önemli eserler veren İbn Sina ile coğrafya, matematik, trigonometri, karşılaştırmalı din, astronomi, fizik, jeoloji, psikoloji, mineroloji ve farmakoloji alanlarında çalışan Biruni’nin meşhur tartışması düşünce tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Biruni, astronomik araştırmaların sonunda yeryüzü yörüngelerinin dairevi değil elips şeklinde olduğu ve Güneş’in tepe noktasının öngörülebilir bir değişiklik gösterdiği sonucuna ulaşmıştır. Bilimsel problemleri çözmekte doğa felsefesini kullanan Aristo ve takipçilerine karşı eleştiriler yöneltmiş, matematiksel astronomi ile bu sorunların çözüleceğini söylemiştir. Bu nedenle olsa gerek kendisi Galileo Galilei, Johannes Kepler ve Nicolaus Copernikus’in öncüsü olarak değerlendirilir.
Galaksimizde diğer güneşlerin etrafında dönen gezegenler arasında elitik yörüngelerin varlığının anlaşılması, hayatın olmadığı düşünülen güneş sistemi dışındaki gezegenlerin tahmin edilen adedini ciddi biçimde düşürmüştür. Bu vesileyle Biruni’nin hocası ve yakın dostu olan Ebu Nasr Mansur b. Irak’a “İkinci Batlamyus” denildiğini de hatırlatmak gerekir.