İnsan, bu dünyaya kendi isteği ile gelmiş olmamasına rağmen bir anda kendisini burada “imtihan” edilen bir varlık olarak bulmuştur. Neticede insanın zihnini şu fikir meşgul eder. “Ben var olmayı istemedim ki Allah beni yarattı ve imtihan ediyor.”
Öncelikle “Yokluk varlığa tercih edilir mi?” bunu düşünelim. “Yok”, ne düşünebilir ne de yapabilir. Düşünmek, sorgulamak ve itiraz etmek için “var olmak” gerekir. Var olmak başlı başına bir değerdir. Bu nedenledir ki varlık âleminde her canlı, ölüm tehlikesi karşısında en yüksek tepkiyi verir; yaşamak için tedbir alır, ölümden korunmaya çalışır. Hayatın tüm zorluklarına rağmen canlılar yaşamak ister. Bütün bunlar varlığı yokluğa tercih ettiğimizi gösterir.
Peki, bu noktada imtihan nedir?
İmtihan bir kimseyi sınamaktır. İslam’a göre hayat sadece bu dünyadan ibaret değildir. Bilakis dünya insana bahşedilen hayatın ilk durağıdır. İnsanı bekleyen, cennet ve cehennemden ibaret olan ahiret hayatı vardır. Cennet bir ödül, cehennem ise cezadır. Her ikisi de “hak etme” esasına göredir. Cennete ulaşmak için çaba sarf etmek gerekir. Tıp doktoru örneğini ele alalım. Birçok öğrenci doktor olmak ister. Doktorluk hem kazanç hem de saygınlık açısından gözde meslektir. Üniversite sınavı olmadan, isteyen her öğrenciyi doktor yapsak ne olur? Biz doktorluk gibi zor bir mesleği imtihanda başarılı olana veririz ki sağlığımızı en iyilerine teslim edelim. Cennet gibi bir ödülü de iyi olana layık görürüz. Böylece insan, iyi olmak için mücadele eder. İmtihan, sonunda ahiret olan bir hayatın kaçınılmaz gerçeğidir. Böylece dünya ahiret içindir. Diğer taraftan ahiret de dünya içindir. İnsan, öldükten sonra hesap vereceğine inandığından davranışlarına dikkat eder. Ahiret bu nedenle dünyanın huzur ve selameti için yaptırım niteliğindedir. Aslında insan imtihanı başarıyla geçtiğinde dünyayı da güzelleştirir.
Allah insanı nasıl ve neyle imtihan eder?
İmtihanın özünde ahlaki davranış vardır. Ahlaki davranış iki şekilde gerçekleşir: İyilikleri yapmak ve kötülüklerden sakınmak. İnsan, aklı ve vicdanıyla iyi ve kötünün ne olduğunu bilmesine rağmen her zaman bilgisini davranışlarına yansıtamaz. Çünkü zafiyetleri, istekleri, hevesleri vardır insanın. İşte din, basit arzularına yenik düşmemesi ve güzel davranışlar (maruf) ortaya koyması için insanı uyarır ve iyiliğe teşvik eder. İnsanın imtihanı akli, duygusal ve bedensel gücünü olumlu yönde kullanmasıyladır. Bununla birlikte insanın üç temel motivasyonu var: Akıl, öfke ve şehvet. Bunlar pozitif veya negatif yönde kullanılabilecek güçlerdir. İnsan bu fıtri güçlerini dengeli ve olumlu yönde kullanmakla imtihan edilir. Peygamberler ve onların yolunda olan hikmet ehli “Aklınızı başınıza alın, hayatı arzularınızdan ibaret görmeyin, öfkeniz sizi haksızlığa sevk etmesin.” uyarısıyla insanlara helalden ayrılmamayı öğütler.
İmtihana konu olan şey ise şu dünyadaki çeşitlilik ve zıtlıklar içerisinde yalnızca insandır. İnsanın akıl ve iradesi hem onu diğer canlılardan ayıran fark hem de denenme sürecinin dayanaklarıdır. Maddi durumu, cinsiyeti, eğitimi, yaşadığı coğrafya vs. ne olursa olsun herkes aklı ve iradesi sayesinde sonsuz çeşitlilik ve zıtlıklarla dolu şu dünyada imtihan edilir. Mesela zengin ve fakiri düşünelim. Fakirin imtihanı, yoksul olmasına rağmen hırsızlık yapmamak, haram lokma yememek ve sabretmektir. Zengin ise öncelikle elinde bulunan malın asıl sahibinin Allah olduğunu bilerek O’na şükretmekle imtihan edilir. Malın şükrü ise onu ihtiyaç sahibiyle paylaşmak ve imkânları haram için kullanmamaktır. Böylece çeşitliliğimiz aslında ruhi ve bedenî güçlerimizin sınandığı birer imtihan vesilesidir. Bu, insanlığın menfaatinedir. Özetle denenme "insanın potansiyel güçlerini ortaya koyma ve kötülüğe olan temayüllerini kontrol altına alma" bağlamında gelişir.
İnsanların kimisi engelli, kimisi açlıkla mücadele ediyor, kimisinin topraklarına el konulmuş… Her insanın iyi şartlarda doğduğunu ve eşit koşullarda imtihan edildiğini iddia edebilir misiniz?
İnsanların eşit şartlarda doğmadığı ortada. Allah “Dileseydim herkesi tek ümmet yaratırdım.” diyor. Yani herkes tek tip olabilirdi. Ama insan denilen varlığın anlam kazanması için dünyanın böyle olması gerekir. Çünkü insanın üretici bir gücü vardır. İnsan yoktan yaratamaz ama aklı, iradesi ve bedensel güçleriyle tabiatta yeni şeyler ortaya çıkarır ve sınırlı da olsa doğaya hükmeder. Yeni medeniyetler kurar. Ve bütün bunları bu dünyanın sonsuz çeşitliliğiyle yapar. Eğer güzellikler yanında engellerle de dolu olmasaydı ve tekdüze olsaydı insan nasıl keşfedecekti, nasıl icat edecekti? Tüm buluşlar eksikliklerden ve ihtiyaçlardan doğar. İnsan karşılaştığı engelleri aşmak için çabaladıkça gelişir. Bu nedenle olumsuz görülen şeyler dolaylı olarak insanlığın gelişimine katkı sağlar. Kimi insanların engelli doğması diğer insanların imtihan vesilesidir. Engelli karşısında aile ve toplum yeni eğitim metotları geliştirir, engellilerin gelişimi için yeni kurumlar açılır, anne-baba engelli evladını büyütürken nice duygusal kazanımlar elde eder. Böylece birinin olumsuz görünen durumu, diğerlerinin imtihanı olur.
Diğer taraftan “iyi şartlarda doğmak” görecedir. Afrika’da açlıkla mücadele eden bir yavru, annesini kimseyle değişir mi? Zengin, fakir, güçlü, zayıf ne olursa olsun insanları huzurlu kılan onların dış görünüşleri ve mali imkânları değil, iç huzurlarıdır. Bu da insanın kendi çabasına bağlıdır. İnsan, içinde bulunduğu zorlukla mücadele edip bunu aşabildiği ölçüde huzura kavuşur. İnsanın imtihanı varlık veya yokluğa nasıl tepki verdiği iledir. Burada önemli olan nokta imtihanın herkes için aynı düzeyde olmadığıdır. Allah kime ne imkân verdiyse o kadar imtihan eder.
Allah insanı niçin imtihan etmektedir? Bizi serbest bıraksa da istediğimiz gibi yaşasaydık daha güzel olmaz mıydı?
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi ahiret inancı olan bir dinde, dünyanın imtihan yeri olmaması düşünülemez. Bunun yanında Allah’ın insanı imtihan etmesinde insan için yararlar vardır. İlk olarak imtihan kelimesinde “kimin ne olduğunu ortaya çıkarmak” gibi bir anlam vardır. Öğretmen, öğrencilerinin başarı durumunu ortaya çıkarmak amacıyla dönem sonunda sınav yapar. Böylece başarılı ve başarısız belli olur. İmtihan kelimesine yakın bir sözcük de fitnedir. Fitne, altını yüksek derecede ateşe tutup eriterek asıl cevheri ortaya çıkarmaktır. Böylece saf altın diğer bileşenlerinden ayrılır. Aslında hayat da hep böyle değil midir? Sürekli sıkıntılarla karşılaşırız. Ve her zorluk, acı potansiyelimizi ve gerçek kimliğimizi ortaya çıkarmaya vesiledir.
İmtihanın nedeni insanın aslını ortaya çıkarmak ise toplumsal ilişkilere katkısı vardır. Çünkü evleneceğim insandan tutun da komşu olacağım kişilere kadar insanları tanımak isterim. Bu da en iyi zor zamanlarda anlaşılır. Ancak imtihanın amacı sadece bu ise bireysel anlamda insana bir yararı yok gibi görünüyor. Hatta ibadetler insanı yorar, musibetler ise üzer, acı verir…
Allah’ın insanı imtihan etmesi bizzat insanın kendisine yarar. İlk olarak insan, zorluklarla mücadele ederken ruhsal ve bedensel olarak gelişir. Örneğin bir öğrenciye sınavın olmadığını ve okulda her şeyin tamamen serbest olduğunu söylediğimizde bırakın ders çalışmayı okula bile gelmeyecektir. Hâlbuki sınav, öğrenciyi ders çalışmaya sevk eden en önemli sebeptir. Öğrenci sınava hazırlanırken bilgi dağarcığını geliştirir. Aynı şekilde bir sporcu, müsabakaya çıkacağı için antrenman yapar ve gelişir. Müsabaka sporcunun imtihanıdır. Bu sayede formda kalır. Bir rakip, engel, düşman vs. her türlü karşıtla karşılaşmak insanı, grubu, takımı, toplumu, ülkeyi veya topyekûn insanlığı güçlü kalmak zorunda bırakır. Mesela en son karşılaştığımız salgın hastalık nedeniyle yapılan araştırmalar tıp alanında yeni gelişmelere vesile oldu. Böylece, insanın virüsle imtihanı, bireysel ve toplumsal gelişmişlik düzeyini ileri seviyelere taşımaya aracı oldu. Tıpkı bunun gibi insanın ibadetlerle imtihanı onun ruhsal ve kişisel olgunluğu için yararlıdır. Ruhsal açıdan gelişen insan kötülüklerden arınır. Böylece Allah kullarını imtihan ettiğinde aslında onları zihnî, kalbî ve maddi olarak arındırmaktadır.