Kafasını kaldırıp duvara baktı. Duvardan sesler geliyordu. Kafasını ışığın geldiği yöne çevirdi. Şimdi belli belirsiz bir şeyler duyuyor ve görüyordu. Acaba hayatımızda gördüklerimizin arkasında başka dünyalar mı vardı? Mutlaka böyle olmalıydı ve bunları hissediyordu. Daha da şeffaflaşan bu dünyada kendini yalnız hissetmeye başladı. Zamana ve mekâna yabancılaştığını hissetti. Evet, baktığımın arkasında başka dünyalar var, dedi Don Kişot. Hızlıca elindeki kitabı kapattı ve onların ötesinde de başka manalar ve anlamlar olmalı diye düşündü. Bu dünyada erdemler kaybolmuş, yaşadığı zorlukları ve acıları atlatmanın tek bir yolu vardı; delice, yola revan olmak. Don Kişot şövalye olmaya karar vermişti.
Romanların mayası olarak tanımlanan Miguel de Cervantes Saavedra’nın eseri Don Quijote (1605/1615). Hem etiğin hem de estetiğin sorgulandığı bu eser Cemil Meriç’in ifadesine göre, “Romanlara karşı bir roman.”dır. Don Quijote hem bir çağın hem de modern kurgunun “eşiği”ndedir. Romanların ilk kortej yürüyüşünü Don Quijote’un yaptığı kabul edilir. Don Quijote tören alayının başındadır. Anlarız ki Doğu’nun romanı var etmesi mümkün olmamıştır. Doğu’da panayır vardır; buradan ancak hikâyeler doğar. Don Quijote’un kortejinde ise şövalyeler, krallar, soytarılar, valiler, dükler, düşesler, şeytan, büyücüler, kutsal kitaplar, milletler, destanlar, aşklar, ihanetler, sürgün insanlar, kurgu, okuyucu, kitap analizi vs. vardır. Bu sebeple romanların mayasıdır.
Orta Çağ’ın karanlığından iki simge çıkar: Roman ve Rio Karnavalı. Her ikisi de hemen hemen eş zaman diliminde büyük kentlerin kucağındadır. Karnavalın temaşa ve seyirlik tarafı vardır. Seyirci olmadan karnaval olmaz. Bu seyir aynı zamanda günümüz sinemasına denk düşer. Modernite karnavaldan romana, romandan sinemaya geçişi sağlamıştır. Bunun en iyi örneklerinden birisi Terry Gilliam’ın yönettiği Don Kişot’u Öldüren Adam (2018) filmidir. Bu film Don Quijote romanının uyarlamasıdır. Yönetmen hem film boyunca tanımlanan “karnaval” imgesine odaklanmış hem de esere sadık kalarak sinemanın imkânlarını seyirciye göstermiştir. Karnaval ateşi, maskeli balo, yaşam-ölüm, övgü-yergi, eşyaların büyük-küçük oluşu, tersyüz edilmiş algılar, tuhaflıklar gibi karnaval için koreografik çalışmalar; sinema için dekor, mizansen ve sekanslardır. Bunların hepsi sinema, roman ve karnaval ilişkileri bağlamında önem arz eder. Buradan bir anlatı olarak sinemanın bir romandan nasıl beslendiğini ya da beslenmesi gerektiğini de anlamış oluruz.
Yönetmenin bu filmi çekme hikâyesi 1990 yılından itibaren başlar. Yapım sürecinde hastalıklar, davalar, finansman sıkıntısı, doğal afetler vs. aksaklıklar peşini bırakmaz. Yıllar süren yapımda iki başrol oyuncusu ölür örneğin. 28 yılda tamamlanan film kendi içinde birçok detayı da barındırır. Rio Karnavalı’nın sokaklarda yapılması için davul çalan kişi Portekizli bir ayakkabıcıdır. Filmde Don Kişot karakterini oynayan aktör de gerçek hayatında bir ayakkabıcıdır. Yönetmenin kendi yaşam hikâyesinden detaylar görmek de mümkündür ve bunları filmdeki Toby karakteri üzerinden aktarır. Bunun sebebi romanın yazarı Cervantes’in yaşam hikâyesiyle roman kahramanı Don Kişot’un hikâyesinin benzerlikler göstermesidir. Cemil Meriç, “Cervantes eşittir Don Kişot.” der. Zira Cervantes’in yaşamı da çok zorlu geçmiştir. Romanı yazmadan önce 1570 yılında Malta şövalyelerine katılır ve 1571 İnebahtı Savaşı’nda yaralanır. Sol kolunu kullanamaz olur hatta çolak lakabı alır. Savaş sonrası İspanya’ya gelirken Cezayirli korsanlara yakalanır. Cezayir’de beş yıl hapis yatar. Buradan kaçar tekrar yakalanır bu sefer İstanbul’a esir olarak gelir. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından kendi adına yaptırdığı camide çalıştırılır. Rivayetlere göre ailesi fidye karşılığında onu geri almıştır veya camide çalışanlar azat edilmiştir. 1581 yılında İspanya’ya tekrar geri dönmüştür. Romanında Cervantes’in yaşadıklarının ipuçlarını görmek mümkündür.
Hayata Don Kişot’un Gözüyle Bakmak