Saİra Ashraf / PAKİSTAN
Hayatımın en güzel yılları okul dönemiydi. Sabah kalkıp okul için hazırlanmak farklı bir heyecan uyandırıyordu. Şehrin dağlık bir bölgesinde yaşadığımız için arkadaşlarla okula hep yürüyerek gitmeyi tercih ederdik. Yürüyüş hem sağlık açısından iyi hem de motivasyon verici oluyordu. Arkadaşlarımla yolda dersimizi, ödevimizi, önceki gün oynadığımız maçı konuşmaya devam ediyorduk. Her gün aynı caddelerden ve aynı yollardan geçiyoruk ama her gün o yolların kenarındaki ağaçları görmek ve o ağaçlarda yaşayan kuşların sesini duymak mutluluk vericiydi. Esnafın mallarını sattığını görüyorduk, emekçilerin başlarının üstünde pazardan meyve ve sebze getirdiğini görüyorduk. Bazen bir iki öğretmenle de karşılaşır, yanımızdan geçerken onları selamlardık. Okulumuzdan bir taş atımı uzaktayken sınıf arkadaşlarımızdan bazılarıyla buluşurduk. Her gün birbirimizi görmemize rağmen sabah buluşup gülümseyerek sarılmak farklıydı.
Nafiye Yüksel / TÜRKİYE
Gregor Samsa’nın bir sabah dev bir böceğe dönüşmesi gibi ben de bir gün dev bir kahramana dönüştüm. Öğrenciler için öğretmenlerin yeri hep ayrı olsa da hiçbir öğretmen sıradan bir insan olması sebebiyle neredeyse efsanevi bir karaktere dönüşmeyi beklemiyordur. İlkokula yeni başlayan bir öğrenci, ailesi dışında biriyle bu denli uzun vakit geçirdiğinde karşılaştığı bu yeni kişiyi nereye konumlandıracağını bilemiyor. Adının öğretmen olduğunu biliyor ama sadece bu kadar bir bilgiye sahip. Bir gün okula parmağım bantlı gitmiştim. Öğrencilerimden biri parmağıma ne olduğunu sordu, ben de yemek yaparken kestiğimi söyledim. O an bana “Sizin bir eviniz mi var, siz de bizim gibi yemek yapıyor ve yiyor musunuz?” dediler. Bu cevaba onlardan daha çok ben şaşırmıştım. Hatta benim bir ailem olduğunu duyduklarında çok daha büyük bir hayretle “Sizin de mi anneniz babanız var?” diye sordular. O zaman onların gözünden kendimi idrak etmeye başladım. Özellikle ilkokul birinci sınıfa giden bir öğrenci için öğretmen daima okulda yaşayan ve başka hiçbir hayatı olmayan biri. Nasıl ki çizgi film karakterlerini sadece televizyonda görüyorlar öğretmenlerini de sadece okul sınırlarında gördükleri için bu sınırlar dışında hayal edemiyorlar. Böylelikle sadece öğretmenleri olmak bile sizi efsanevi bir karaktere dönüştürebiliyor.
Sema Mahmutoğulları / HOLLANDA
Okul, ikinci yuvamız, güvenli alanımız. Kimi günler yaz günü gibi hissettirir kimi günler de sert bir kış günü gibi. Bir anne sıcağı gibidir de aynı zamanda; nefes aldırır, tam vazgeçecekken amacını hatırlatır. Tekrardan hayata tutunursun. Meşhur bir söz vardır: “Bütün kitaplar bir kitabı anlamak içindir.” Bütün okullar da o kitabı okuyabilmemiz için bir araçtır. Okulsuz bir hayat karanlığa dönüştürür hayatı. Hayatın güzelliklerini, nimetlerini, faydalarını görmek için okul bir meşale niteliğindedir. En başta da kendinizi görmenizi saglar. Bir fidandır aynı zamanda sorumluluğu bizde olan; ekmesi, sevgi göstermesi ve en çok da sabırla büyütmesi, çiçek açması ve sonra da meyve toplaması... En çok da biz hak ederiz o meyveleri. Bunların hiçbiri kolay değildir bazen istediğimiz gibi gitmez, mevsimler değişir ummadığın bir anda kar yağar ve sen inadına tekrar ekersin meyveni. Bu meyveleri de asla başkalarından esirgememeliyiz. Kim meyvelere susadıysa önce biz vereceğiz. Çünkü sevgi gibi bize verilen nimetler de paylaşıldıkça çoğalır. İyilikler bizi tatmin eder ve manevi duygumuzu diri tutar. Biz bu dünyayı iyiliklerle iyileştireceğiz. Bir kâğıda takılmamak lazım okul hayatında, anılar biriktirmeli insan hayatı boyunca unutamayacağı. Her anlattığında gülümseten, yaşatan, kalbini serinleten anılar. Unutmamalı ki insan hatıralarla var olur ve gelişir, iyisiyle kötüsüyle…
Abbas Magham / MORİTANYA