Bir Deniz
Akdeniz
Nerede zeytin yetişiyorsa orayı seviyorum. Nerde incir varsa orası sıcak geliyor bana. Nerede üzüm bağları varsa bilin ki bereket var. Üçünün de aynı anda yetiştiği yerlere ayrı bir sevgim var. Güneş burada alabildiğine uslu; mutedil. Kar, Akdeniz’i çevreleyen dağlarda ayrı güzel. Kıyıları emsalsiz. İnsanlık tarihinin kültür ve medeniyet namına birikiminin büyük bir kısmı Akdeniz mührünü taşıyor. Peygamberlerin gelişine, dinlerin yayılışına tanıklık ediyor. Fernand Braudel, muhteşem eseri Akdeniz’de onu sevdiği bir dostunu anlatır gibi içten anlatıyor. Eski dünyanın pek çok yerini dolaşıp Akdeniz bölgesinde karar kılmamızın bir anlamı var. Ne kadar çekilmek zorunda kalsak da hem Türkiye Akdeniz’e dâhil hem Akdeniz Türkiye’ye…
Karpuz Kabuğundan
Gemiler Yapmak
Uzun Metrajın Hikâyesi dâhil kısa filmlerinin tamamı özgün ve güzel Ahmet Uluçay’ın. Tek uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak. Çok yönlü bir yönetmen Ahmet Uluçay. Yazar; onun Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi? adıyla yayımlanan günlükleri Türk edebiyatının en içli günlükleri. Şairliği de var. Şiirleri için İkindi Yazıları koleksiyonuna bakılabilir. Bahsettiğimiz film bir sanatçının yaşatan tutkusunun filmi; sinemanın. Dünya sinemasında Cennet Sineması filmiyle sinema tutkusu üzerinden kıyaslanabilir belki. Oysa Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminde sadece sinema tutkusu yok; masumiyetin acı tatlı bütün yemişleri, kasaba hayatındaki samimiyetin bütün pratikleri, kasaba insanının hâlleri bu filmde kodlanmış.
Bir Türk Ailesinin
Öyküsü
Rahmetli annem, çoğu Koca Ana’mdan aktarılan ezberindeki ağıtları bana yazdırırken bir yandan ağlıyor, bir yandan da “Yavrum, ne tatlı söylemiş.” diyordu. Annemin Yahya Kemal’in “Acıların Tadı” yazısından haberi yoktu elbette. Türkülerimizin büyük bir kısmının ağıt karakterli olması boşuna değil. Bu ayrı bir konu ancak önereceğimiz kitaptan bağımsız değil. İrfan Orga kendi ailesi özelinde Balkan Harbi ve Birinci Dünya Harbi’nde, özellikle Çanakkale’de nasıl eridiğimizi, nasıl fakirleştiğimizi, ocakların nasıl söndüğünü, görece zengin sayılabilecek ailelerin hem evlatlarını hem maddi varlıklarını nasıl kaybettiklerini anlatıyor. Savaşın nasıl bir felaket olduğunu kendi insani dramı üzerinden gözleriniz dolarak, içiniz sızlayarak okuyorsunuz. Bir Türk Ailesinin Öyküsü aslında yüz yıl öncesinde her ailenin öyküsü. Bugünkü varlığımızın kıymetinin bilinmesi için yediden yetmişe herkesin okuması gereken bir baş ucu kitabı.