İncir Balı

“İncire, zeytine, Sina Dağı’na ve şu Emin Belde’ye

yemin ederim ki biz insanı en güzel biçimde yarattık.

Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” Tin Suresi 1-5

“Nasıl kıydı o sakallı sana? O haydut suratlı katil! Ah incir ağacı, nasıl da ayırdı dallarını gövdenden hunharca! Ağaç olduğumuz için birbirimize dokunamadığımızı sandılar. Çünkü onlar sarılmadan sevemezler.”

“Üstü kapalı konuşmayı bırak da bir çare düşün! Boşuna sözcü seçmedik seni. Bu zeytinlikte en diri yaprakları olan sensin. Bir şeyler yapmazsak, son kalan incir ağacını da kesecekler,” diye araya girdi yaşlı zeytin ağacı. Haklı olmasına haklıydı. Ancak genç olmam bir şeyi değiştirmezdi, toprak hepimizin köklerinden sımsıkı tutuyor, kaderimizi üç beş kendini bilmezin eline bırakıyordu.

Gece oksijen vermeyi bırakalım hatta biz de incir ağacı gibi kışın yapraklarımızı dökelim, diye ortaya bir fikir attım. Yaşlılar hemen çıkışarak doğaya aykırı davranmanın daha ağır sonuçlar doğuracağını, altından kalkamayacağımızı söyledi. Tam o sırada sakallının yalpalayarak bize doğru yaklaştığını gördük. Yanından hiç ayırmadığı üçgen dişli metal aletiyle birlikte ağır aksak hedefine doğru ilerliyordu. Korku ve endişe içinde tir tir titremeye başladık. Gökteki bulut bile en az bizim kadar tedirgindi. Dallarımızın hışırtısı zeytin sineklerini dahi kaçırdı. Çok uzaklarda olan rüzgâr, tıpkı bir fişek gibi zeytinliğe ulaşarak ortalığı kasıp kavurdu. Adamın kulaklarında siyah, yassı, kapağı andıran şeyler vardı, çıkardığımız sesleri duymuyor, isyanımıza katılan kuşları fark etmiyordu. Tenine değen rüzgâr onu bir süreliğine durdursa da çok geçmeden soluğu incir ağacının yanında aldı. Zavallı incir ağacı! Birazdan kereste yığınına dönüşecek, kurbanlık koyun gibi nasıl da eğdi gövdesini, nasıl da razı kaderine. Bu caniler kendi cesetlerini yaktıkları gibi onu da sobalarında yakacaklar. “Ama nasıl olur! O daha ölmedi!” diye haykırdı genç ağaç. Birazdan metal dişler gövdesine saplandığında ölecek, ileri geri giden dişlerin dehşet verici sesi bütün ormanda yankılanacak, diye vurguladım. Genç ağaç; “O aleti tutan ellerine kıymıklar batsın, acımadan bakan gözlerine talaşlar kaçsın!” diye veryansın etti. Güzelim incir ağacı, aramızdaki kara koyun o şimdi, birazdan hepimizin önünde boynu vurulacak. Ne fena şey şu çaresizlik!

Birkaç saat içinde oldu bitti her şey. Yıkmak ne kadar kolay... O koca yaprakların yerinde yeller esiyor, kesilmiş gövde tıpkı bir mantar kafası gibi toprağa yapışmış öylece duruyor. Adam hâlâ sağır, dudaklarının arasına bir türkü sıkışmış, notaları can çekişiyor. Ormanda bir ölüm sessizliği var. Gövdeme sığmayan öfke dallarımdan göğe yükseliyor, yerini yadırgayan köklerim isyanda! İlk defa ait olmak yerine, tutsak hissediyorum. Birtakım cin fikirler havada uçuşuyor, dayanamayıp rüzgâra, “Neden geldin ki! Sen gelmesen belki onu korkutabilirdik,” diye çıkışıyorum. “Ben gelmeseydim ortada hiçbir şey yokken titreyip duracaktınız. İnsanlar kafa karışıklığını sevmez, sebepleri olmazsa korkarlar.” deyip uzaklaşıyor. “İyi ya, korksunlar işte, korkup vazgeçsinler!” diye arkasından bağırıyorum. Rüzgâr bu, durur mu hiç! Yine firarda, karşı orman ona daha cazip geliyor.

“Beni dinleyin! Bu ahmaklar zeytinlikte tek bir incir ağacı bırakmadı. O hâlde sineklerin derdine de onlar düşsünler! Hasat zamanı yaklaştı, mahsuller bizim dilimiz olacak, iştahla bekledikleri zeytinleri toplasınlar da görsünler.” Ben böyle çıkışınca dibimizdeki körpe fideler yapraklarını kıvırdı. Yaşlı zeytin ağacı: “O hâlde teslim oluyoruz, yeşil, siyah incilerinizle tek tek vedalaşın.” dedi.

“Ey tabiata sadık, güzide ağaçlar, bizler ne görev verildiyse yaptık, hem de hiç sorgulamadan. Yapraklarımıza rastgele düşen damlalarla beslendik, en imkânsız zamanlarda bile büyüyüp serpildik, bize hoyratça davranan insanların heybelerini en kıymetli mücevherlerimizle doldurduk. Her şey ölür ve yeniden doğar, dal dal yükselir yaşam, çünkü tükenmeyen tek şeydir o! Madem öyle, gereği neyse yapalım!” diyerek son noktayı koydum. Genç fidelerden biri: Başka bir yolu yok mu bunun, diye sordu telaşla. Yaşlı ağaç hiç düşünmeden: “Bizde usul böyle.” dedi ve dallarını içine çekti.