Düşünce tarihinin önde gelen filozoflarından Zenon (Xenocrates), bir gün öğrencilerinden biriyle müzakerelerde bulunuyormuş. Ve o ne derse öğrencisi sürekli onaylıyormuş. Filozofun sabrı tükenmiş ve bağırmış: “Hiç olmazsa bir kere itiraz et, başka bir fikir söyle de iki kişi olduğumuzu anlayayım; anlayıp, ayrıştırayım.”
Çünkü filozof için anlamak, haberdar olmak, mukayese etmek ya da paylaşılan fikirlerle ters düşmek önemlidir. Örneğin ilk Müslüman filozof diye bildiğimiz Kindi (796-866) felsefeyi hakikatin bilgisi olarak tanımlar ve bu bilgilenme sürecinden haberdar eden herkese şükran duyulması gerektiğini söyler. Çünkü âlimler, düşünce ürünlerine bizleri de ortak ederler, gerçeğe ulaşmak için yazdıkları eserleri okuyarak biz de onlarla yoldaşlık ederiz. Mevcut bilgi birikimimize ters düşen fikirlere sahip olanların bulunması hakikatin güzelliğini benimsememize engel teşkil etmez. Biz mukayeseli incelemelerle insanlığın fikrî birikimini hikmet geleneğini inceleriz, ondan uzak duramayız, müstağni olamayız ama kendi müstakilliğimizi sağlayabiliriz.
Hakikatin Kıvılcımları Fikirlerin Çarpışmasından Çıkar
Müslüman âlimlerin farklı düşünmeleri rahmettir. Peygamberimizin Muaz b. Cebel hadisinde belirttiği üzere her dönemde temel ilkelerden, önermelerden hareketle yaşanan sorunlara çözüm önerileri üretme (içtihat) etkinliğine teşvik vardır. Üretilen sonuçlarda isabet olunursa (musavvibun) iki sevap; isabet olunmazsa (muhattiun) bir sevap verileceğinin söylenilmesi aslında sürekli tefekkür etmeye, mukayeseli ve eleştirel okumalara teşvik içindir. Dolayısıyla fikrî ve fıkhi akımlar yani öğretiler ya da mezhepler, “Hakikat”e gidilen yolların farklılaşması gibidir.
“Hakikat”in farklı zaman ve mekânlarda farklı dillerdeki izdüşümlerini okumak, anlamak, yorumlamak ve hayata geçirmek için İslam düşünce tarihini mukayeseli okumak son derece önemlidir. Düşünürlerimizin fikirlerini bir nevi “düşünce pazarı” olarak görüp, Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda Tanrı-evren-insan irtibatını nasıl kurduklarını araştırıp incelemek, fikrî ve fıkhi akımları iyilik ve güzellikte yarışan öğretiler olarak görmek demektir. Bu konuyu İslam felsefesi bağlamında düşünürsek Meşşai, İşraki, Ekberi (vahdet-i vücud ve vahdeti şühud) geleneklerden bahsetmek mümkündür. Hakikatin kıvılcımları fikirlerin çarpışmasından çıkar denilmesi bu açıdan önemlidir.
İnsan Doğası ve Hakikati Anlama Tarzlarındaki Farklılıklar
Endülüslü hekim, hâkim ve filozof İbn Rüşd (1126-1198) felsefe ve din uyumuna değindiği Faslu’l-Makal adlı eserine ek nitelikte olan el-Keşf an Menahici’l-edille adlı risalesinde bu hususu kısaca analiz eder ve şöyle der: Tanrı’yı ve yarattıklarını bilmekten ibaret olan mutluluğa ulaştıran Muhammedi şeriat yani din, haktır ama bu hususu bilme ve doğrulama konusunda herkes farklıdır. Çünkü insanların fıtratları, aldıkları eğitim ve anlayış kapasiteleri de farklıdır. Filozoflar yakini bilgi (burhan) ile ikna olurken, kelamcılar cedeli (diyalektik) bilgi, halk ise güzel sözler (hitabet/retorik) ile gerçekliği tasdik ederler. (M. Uyanık, A. Akyol, İslam Felsefesi: Tenkid Dönemi, Ankara: Elis Yayınevi, 2018: 44)
Bu nedenle insanları burhani yöntemlerle ulaşılan hikemî bilgiye rasyonel yani akla ve mantığa uygun güzel fikirler ile davet edip, onlarla en güzel şekilde müzakere etmek gerekir. “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış (mücadele et).” (Nahl, 16/125.) ayetini bu şekilde yorumlamak mümkündür. Peki, bunu tutarlı, makul ve ikna edici bir şekilde nasıl yapacağız? İşte burada mantık disiplini devreye girer. Çünkü felsefenin amacı insanı mutlu kılacak bilgilere ulaştırmakken mantığın amacı da miftahu’s-saade yani insana mutluluğun anahtarını vermektir. Bu açıdan Farabi, İlimlerin Sayımı adlı eserine dil-lisan ve mantık analiziyle başlar. Burhan, cedel (diyalektik), hitabet ve şiir üzerinde durarak, safsatadan kaçınma yollarını müzakere eder. Bu husus, günümüzde baskın olan söylem biçimlerinin toplum ve kültürü belirlerken, toplum ve kültürün de söylemi belirlediğinin farkında olunması “eleştirel bilinç” sahibi olmaya çalışılması açısından önemlidir.
Rabbimizin Yoluna Hikemî Sözlerle Davet Etmenin Mantıksal Yöntemleri
İnsanlık düşünce tarihinde muallim-i sani yani ikinci öğretmen olarak bilinen Farabi’ye göre mantık, hakikate ulaşmada bir araç olmanın yanı sıra ayrı bir ilim dalıdır. Bu açıdan tasavvur ve tasdikat diye ikiye ayrılır. Tasavvur, kavramlara, terimlere tasdikat, hükümlere ve önermelere aittir. Karar alma ve uygulamada doğru yargıya ulaşma ise bunun hukuk ve siyasetle ilgili boyutudur.
Biraz önce insan doğasının farklılıklarından ve bu farklılıkların kavrama yeteneğine etkisinden bahsetmiştik. İnsanların kavrama yeteneğindeki farklılıklara rağmen hikemi bilgiye ulaşmak ancak mantık disiplini sayesinde olur. Bu aynı zamanda insanlara Rabbimizin yolunu tutarlı ve ikna edici bir şekilde sunmaktır. Çünkü mantık, beşeri hayata dair bütün söylem türlerinin analiz edilmesini ve bunların içinden tutarlı olanların tercihini sağlar.