Türkiye
Nazife Nur Seçkiner
Vefa ile ilgili bir Müslüman olarak elbette aklıma ilk gelen ahde vefa yani verdiğimiz söze vefa göstermek oluyor. Bizim Rabbimize verdiğimiz bir söz var o da öncelikle hakiki kul olmak, kulluk görevimizi günlük yaşantımızda yerine getirmek, sadece ibadet ile değil ahlakımız ile de kulluğumuzu taçlandırmak.
Vefa kelime itibarıyla bağlılık, sadakat demek Almanca karşılığı ise “treue”. İşte buna binaen gayrimüslim komşumdan bahsetmek istiyorum. Ben bu yaşlı komşumuzun eşine olan vefasına uzun yıllar şahit oldum ve hâlâ olmaktayım. Bu komşumuz eşi hastalanınca onu hiçbir zaman terk etmedi ve sabırla ona yoldaş oldu. Bunu gördüğümde ise yine bir şey öğrenmiştim. Vefa insani ve vicdani bir duyguydu. Bizim için önemli olan ise bu insani duyguyu kulluk vazifemizde kullanabilmek ve Rabbimize verdiğimiz ahde vefayı yerine getirmektir.
Doğu Türkistan
Kedirnisa Kasımhoteni
Vefa mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır. Vefa kelimesi bana göre anlamı çok derin ve yapılması sadakat ve şefkat gerektiren zor bir eylemdir. Çünkü maddi karşılık beklemeden samimi olarak davranmak ve uzatılan iyilik, sevgi elini vefa karşılığı vererek tutabilmektir. Söylenmesi küçücük ama gerçekleştirilmesi zor olan bu kelimenin içinde taşıdığı özelikleri hayatımız boyunca hakkını vererek kullanabildiğimizde bizi mutluluğa götüren bir köprüdür vefa.
Vefa, sevdiklerimiz ve mümin kardeşlerimiz arasında gerek hayatta iken ve gerekse öldükten sonra sevgi ve ilgiyi devam ettirmek demektir. Özellikle vefat eden bir gönül dostumuzu ya da bir büyüğümüzü ziyaret etmek de vefa örneklerinden biridir. Çevremize ve millete vefalı olmak için işe önce kendimize ve ailemize vefakâr olmakla başlamalıyız. Yüce Rabbimiz hepimize vefalı dost ve vefalı yol arkadaşı nasip etsin.
Kuzey Makedonya
Arlinda İsmanı
Bir şeyin değerini bilmek için ondan daha kötü şeyleri görmeliyiz ya da yaşamalıyız. Mutsuz olduğumuz zamanlar olmazsa, zorluklar olmazsa o zaman mutluluğun, kolaylığın ne kadar güzel olduğunu nasıl bilebiliriz? Bundan dolayı kanaatimce vefayı anlamak için vefasızlıktan başlamak lazım. Vefasızlık aslında nankörlüktür. Vefasız biri nankörlük yapmış olur. Bununla kalmayıp arkadaşlık, dostluk, insanlık kavramlarını yitirmiş olur. İnsanları geçmişten, arkadaşlıktan soğutmuş olur. Bununla kalmayıp vefasız kişi, güvensizliğe yol açan biridir.
Geçmişini unutmamak, o geçmişin bir parçası olanları hatırlamak, sana iyilik yapanları hatırda tutmak, bütün bunları ve sayamadığım güzelliklerin ortak adı vefadır. Bundan daha güzel ne olabilir ki? İnsan sosyal bir varlıktır. Birbirimize ihtiyacımız var. Bu sosyal hayatı ayakta tutmak için birkaç tane sütun gerekiyor. Vefa da insanlığı ayakta tutan sütunlardan biridir.
Almanya
Ayşe Süeda Özer
Vefa, olgunlaşmış bir gönlün meyvesidir. Hatta daha güzel bir ifadeyle zengin bir gönlün zekâtıdır. Vefanın gereği kimi zaman sıcak bir tebessüm iken kimi zaman da bir kusuru görmezlikten gelebilmektir. Bu hikmete vakıf olan büyük veli, Mevlana Celaleddin-i Rumi meşhur Mesnevi’sinde hoş bir menkıbeye yer vermektedir: Günün birinde efendisi Lokman Hekim’e bir ikramda bulunmak ister. Bunun için bir karpuz getirtip kendi elleriyle bir dilim keser ve bunu Lokman Hekim’e sunar. Hekim, karpuzu iştahla yer. Efendisi, Lokman’ın karpuzu çok sevdiğini düşünerek son dilime varıncaya kadar tümünü keser ve ona ikram eder. Bu iştah karşısında karpuzun tadını merak eden Efendi, son dilimin tadına bakar. Ne var ki umduğunun aksine karpuzun tadı oldukça kötü çıkar. Lokman’a şaşkınlıkla dönüp karpuzu böyle iştahla yemesinin sebebini sorunca Lokman, “Bunca sene bana ikram edip beni taltif ettiniz. Buna karşılık bana sunduğunuz bir şeyi nasıl geri çevirebilirdim ki?” diye cevap verir. Kıssadaki hikmeti kendisine kılavuz edinen bir insan, böylelikle ruhunun engin semalarına kanat açmaya başlar. Vefa gösterip vefa görenlerden olmak niyazıyla.