Silginin Merhameti

Bir çekmece, ihanetiyle meşhurdur. Her açılışında yeni bir manzarayla karşılar bizi. Ne uzun süre ilk düzenlediğimiz hâliyle kalır ne de aradıklarımızı hemen bulmamıza izin verir. Vaktimiz kısıtlı olduğunda daha çok oynar bizimle. Orada bulunduğunu çoktan unuttuğumuz eşyaları sunar da sadece lazım olanı teslim etmez. Acelemiz yüzünden elimiz boş döneriz ama tek kaybımız bu değildir. Bir dahaki açışımızda bize daha dağınık bir sürpriz hazırlayacak çekmecemizi bırakmışızdır arkamızda.

Bir çekmece, sadece bir çekmece değildir. Onun karmaşası veya düzeni, zihnimizin aynasına dönüşür. Kafamız ne kadar dağılırsa o da öyle dağılır. Kafamız ne kadar dağılırsa ellerimiz de öyle sabırsızlanır. Ama aslında çekmecenin suçu yoktur. Kafamız… Onun da suçu yoktur. Bütün suç, bize her gün yeni resimler ve hayaller sunan dünyada. Aslında onun da suçu yok çünkü dünya, bir oyun alanı olarak çocukları ayartacak yeni oyuncaklar sunmakla görevli ve bunu da her gün büyük bir başarıyla yapar.

Dünya o kadar çok şey sunar ki bize, ihtiyacımızı isteklerimizden ayıramaz hâle geliriz. Ve işte o zaman, benim hayalim devreye girer. Zihnimde bembeyaz, kocaman ve arkasında küçücük bir iz bile bırakmayan bir silgi inşa ederim. Fazlalık ya da abartılı olan her şeyi, sadelik adına onun gücüne teslim etmeye hazırımdır.

Sokağa çıkınca bir ses ormanına düştüğümden, önce onları azaltmaya başlarım. En büyük gürültüyü yapan kornaları silerim direksiyonlardan. Sinirli şoförler kornaya basmaya yeltendikçe sabun köpükleri yükselir arabanın içinden. Fakat bununla bitmez gürültü. Bağırarak konuşanlar geçer sağdan soldan. O kadar bağırırlar ki kuşların cıvıltıları duyulmaz olur. Kelimelerini silerim onların. Kelimeleri azalınca neyi, nasıl anlatacaklarını bilemez ve susarlar. Endişeli bir susuştur bu. Sözcüklerinin nereye saklandıklarını bulana kadar bir daha ağızlarını açamazlar.

Gürültü yine azalmazsa asfalt yolları silerim. Yol olmazsa araba da olmaz çünkü. Üzerindeki asfaltın esaretinden kurtulan toprak, dirilmenin gücüyle ağaç gövdeleri fışkırtır gökyüzüne doğru. Toprak çatırdayarak yarılır gövdelere geçit vermek için. Gerekli yüksekliğe erişen ağaçlar, sımsıkı kapatılan bir elin rahatlayıp açılması gibi dallarını salar her yöne. Taze dallar yemyeşil yapraklarla dolar anında. Bütün kuşlar bir ağacın doğduğunu hisseder gibi saklandıkları kuytulardan sökün edip dallardan yuva seçerler kendilerine. Artık tamamlanmıştır yaratılış çünkü ağaç, kuş sesleriyle donanınca gerçek bir ağaç olur.

Yoluma sevinçle devam ederim. Fakat güneşin yüksek binaların arasından bir türlü sızamayıp yolumu şenlendirememesi canımı sıkar. Silgimle üst katlarını silerim binaların. Bir anda yüzüm sadece güneşin şefkatiyle ısınmaz; bulutların ötesinde esen ama yeryüzüne bir türlü yanaşamayan rüzgârlara da yol açmış olurum. Bereketli rüzgârlardır bunlar. Değdikleri her canlıya hayat verirler.

Yüksek topuklu ayakkabıları silerim biraz. Çünkü taşıdıkları bacaklara sonunda hasar verecekler. Parmak aralarına sıkıştırılan sigaraları silip yerlerine çiçek koyarım. Ağızlara izmarit değil, yaprak değer böylece. Ağır parfüm kokularını silerim sonra. Yanlarından geçerken kimse baygınlık geçirmez böylece. Deniz kenarına inip ufukta parlayan şehrin silüetini silerim sonra. Daha az ev, daha az kat yeter hepimize. Denizin çöplerini silerim sonra. Ben sildikçe balıklar akın eder derinliklerden. Kıyıya yaklaştıkça pullarında mutlu bir güneş ışıldar.

Gözümü fazlalık ve abartıdan kurtarınca, mücadelenin zorlu kısmı için evime dönebilirim. Kapıdan girer girmez ayakkabılar dikkatimi çeker. Bu kadarına kimin ihtiyacı olur, diyerek silmeye başlarım. Bağcıklar, tabanlar derken ayakkabılar tek tek kaybolur. Rahat bir nefes alabilir ayakkabılığım artık. Yeni hedefim gardırobum. Kapakları açınca kıyafetler dar yerlerinden esneyerek özgürlüklerine yayılırlar. Onlara daha fazla zulmetmemek adına askılardan başlayıp silerim bazılarını. Kollar, düğmeler, paçalar, kemerler bir bir yokluğa yolcu edilir. Taze bir rüzgâr havalandırır dolabımın içini.

Sonra odaları dolaşırım tek tek. İhtiyacım olmayan her şeyi silgimin merhametine emanet ederim. Buzdolabım da nasibini alır bu merhametten. Raflar dolusu yiyecek, bir değil, onlarca insanı doyurabilecekken beni bile doyuracak cazibesini yitirmiş. Boş rafı da olmalı bir buzdolabının deyip son temizlik hareketimi bitiririm. Fakat aslında son değildir bu. Bir kez daha odama dönüp başladığım noktada dururum. Çekmecem olanca hengâmesiyle beni karşılayacak birazdan. Cesaretimi toplayıp açarım çekmeceyi. Fakat o da ne! Silgim dünyayı silerek sadeliğine kavuştururken çekmecem de fazlalıklarından ve dağınıklığından kurtulmuş. Silgimi içine bırakıp çekmecemi usulca kapatırım.