Girdiğimiz sosyal ağlarda, dolaştığımız sitelerde, takip ettiğimiz haber portallarında, sağda solda hemen her yerde her işimizi daha hızlı yapmamızı sağladığı vaadi içeren reklamlarla karşı karşıya kalıyoruz. İçinde yaşadığımız zaman yavaşlığı, duraksamayı olumsuzlarken durmayı âdeta lanetliyor. Belgeleri daha hızlı göndermek, içerikleri daha çabuk tüketmek, bir sonraki görsele hemen geçmek günümüzün bize sunduğu en büyük güzellik gibi gösteriliyor. Bir yerde bekleyen, beklerken hiçbir şey yapmayan, bir şeyleri duyumsamak için karşısında uzun vakitler geçiren insanlar bu çağın cüzzamlıları gibi gösteriliyor.
Dijital ağlar sürekli akışın olduğu bir yerde, etrafı ağla örülmüş insana çıkış yolunun olmadığı düşüncesinin verildiği bir gerçeklik inşa ediyor. Bu gerçeklik etrafında insanın kayıplarına üzülmesi, karşılaştığı zorluklara dair sorular geliştirmesi, canının sıkılmasına müsaade edip bir şeyler yapmadan beklemesi, güzeli temaşa etmesi, kötü olana dair içgörü geliştirmesi zorlaştırılıyor ve hatta imkânsız hâle getiriliyor. Çünkü ağlar o kadar sık ve güçlü ki bu ağlardan sürekli sağlanan akışta insanın başka bir şeyi düşünmesi mümkün olmuyor.
Dijital gerçeklik, muhatabına alternatif gerçeklerin yollarını kapatmak için onun soru sormasını engellemek için çeşitli renklerden oluşan, zihni yoran, dikkati bozan, muhatabın akışa kapılmasını sağlayacak içerikler sunuyor. Çünkü soru soran kişi her zaman için farklı cevaplar olduğunun, farklı alternatiflerin mevcut olduğunun, başka yollarda yürümenin imkânlarının bulunabileceğinin farkına varacaktır. Soru sorma eylemi kişiyi yavaşlatıp duraksatacak; etrafında olan bitene farklı bir gözle bakarak birtakım davranış kalıplarını değiştirmesine olanak sağlayacaktır. Bu da dijital ağlarla çevrili dünyanın sürekli tüketen ve tükenen insanının ağlardan kopmasına sebep olacaktır. Oysa dijital ağların dünyasında bir kişinin kaybına bile tahammül yoktur çünkü çağımız, insanların her birinin öngörülebilir olmasını arzulamaktadır. Soru soran insansa öngörülmesi imkânsız bir kullanıcı hâline gelerek dijital ağ ekonomisi için az da olsa zarara sebebiyet verecektir.
İçinde yaşadığımız dijital evren, insanın soru sorma imkânlarını elinden alırken insana bunun aksini göstermektedir zira soru sormak, yeryüzünde insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir. Bu özelliği elinden alınan insan, bir yabancılaşma yaşayacak, yaşadığı yabancılaşma onda ciddi krizlere sebebiyet verecektir. Krizlerle boğuşan bir insanın dijital evren için anlamı yoktur. Soru soran insan ağlarla sarılı evrende ne kadar tehlikeliyse sorularının elinden alındığının farkına vararak kriz yaşayan insan da o kadar tehlikelidir. Bunu engellemek için dijital evren, insanı gerçek sorular yerine soru benzeri ama insana yeni yollar açmayan, başka imkânlar tanımayan birtakım araçlarla oyalar. Dijital evrene baktığımızda her kullanıcının bir itirazı, beklentisi, çabası olduğunu görürüz. Bunları kazanmak içinse elbette soru sahibi olmak gerekliliğini fark ederiz. Bu kadar çok şey bekleyen ve bir şekilde zihni sürekli sorularla meşgul olan insanların bir değişim yaşamaması, günün sonunda sıfır toplamlı bir işlemle yatağına geri girmesi ve sabah kalktığında tekrar o sıfırla güne başlayıp gün içinde işlemin hep sıfırda kalması dijital ağların en büyük başarısıdır.
Dijital evren insanı sorusuz bırakmak için onu sürekli anlamsız sorunlarla karşı karşıya bırakır. Çok fazla sorun gören insanın soru sorma yetisi felç edilir. Soru sormayan insanın bilinci elinden alınır ve sorusuzluk aynı zamanda düşüncesizliği doğurur. Çünkü düşünmek için sorulara ihtiyaç duyarız. Soru sormak insanı harekete geçirir, harekete geçen insan zihni de hareketlenmeye başlayarak yeni sorular üretir. Filozofların uzun yürüyüşlerinin arkasında, doğru sorular sorma ve sağlıklı şekilde işleyen bir zihne ulaşma arzusu yatmaktadır. Dijital evrenin sanal sokakları bizi harekete geçirir gibi gösterirken aslında hareketsizliğe mahkûm eder. Bir şeylere itiraz etme imkânlarını kolaylaştırır gibi yaparken aslında gürültünün içinde seslerimizi kısar; soru soruyoruz, sorunlar karşısında itiraz ediyoruz zannederken aslında bizi hissiz bir tepkisizliğin içine iter. Dijital evren, doğru sorular sorma arzusundaki kişilerinse sorularına cevap arama imkânlarını çoğaltarak ama cevabı imkânsızlaştırarak bir yerden sonra soruyu soranın cevabın bedeline hazırlıksız olduğu bir gerçeklik yaratarak soru soranı gerçeğin ağırlığını taşıyamayacak hâle getirir.