Telgraf Öyküler

Salıncak Gıcırtısı

Kadın ısrar ediyor. Salıncaklar gıcırdıyormuş, yağlanması gerekiyormuş.

Güvenlik görevlisi şaşırıyor. Haftanın beş günü, sabahın sekizinden akşamın beşine bu parkta… Oysaki salıncakların gıcırdadığını hiç fark etmemiş.

Kadının yanından uzaklaşınca bir banka oturup düşünüyor. Yoksa geçim derdine kendini fazlaca mı kaptırmış? Evin kirası, suyun faturası derken seslerden hepten mi uzaklaşmış? Tam bu sıra küçük bir kız, gözlerini iri iri açıp, uçan bir ağaç gördüğünü söylüyor. Hemen de inanıyor diğer çocuklar. Onlar da o beyaz buluta bakıp uçan ağacı görmenin sevinciyle ortalığı neşeye boğuyor.

Gülümsüyor görevli. Seslere kulağını tıkayan kendisi değildir de salıncakların gıcırtısını duyan kadındır. İnsan bir kez duymayagörsün çocukların neşesini, işte böyle, gıcırtılarla oyalanıp kalıyor.

Baston

Küçükken, dünyanın en güçlü insanının, babası olduğuna inanırdı. Derken okulda, o şakaklarına ak düşmüş öğretmenin, babasından daha güçlü olduğunu fark etti. Sonra gençlik girdi araya. Saçlarını sağa yatırıp kollarını geniş geniş açarak yürüyen mahalle delikanlısında buldu bir vakit başka güç hayallerini. Evlenildi, gerim geçim derdi düştü araya. Sağa yatırılan saçlarla birlikte tel tel döküldü hayaller.

Ömrü o gücü aramakla geçti.

Şimdi artık biliyor.

Meğerse sonunda, sığınacağı güç, pazara giderken yaslana yaslana yürüdüğü alelade bir bastonmuş…

Şemsiye

Önümden şemsiyesini koltuğunun altına almış, düşünceli adımlarının yoldaşlığında biri geçti.

Ağır işsizdim. Oyalanacak bir şey arıyordum. Duvar dibinde durmuş, geçenlere bakıyordum. Böylece, o düşünceli adımların peşine takılıp gitmedim de sayısız ihtimalde şemsiyemi koltuğumun altına sıkıştırıp, düşünceli adımlarla gelebildim.

Bazen böyle yapın. Yağmurun mühimi yok. Alın şemsiyenizi koltuk altınıza, sanki düşünceliymiş gibi yürüyün öylesine. Bilin ki o an bir duvar dibinde size bakan benim, ruhumun zenginliği olmuşsunuz demektir.

Yapın işte. Hikâye cümleleri sessiz kalacaklar yoksa.