Bilgi Ne Kadar Uzağımızda?

Bilgiye ulaşmak için, kadim zamanlarda aylar süren yolculuklar yapılır, öğretmenin dizinin dibinde yıllar süren eğitim süreçlerinden geçilir ve en sonunda zor sınavlarla bilgiye ulaşılıp ulaşılamadığına bakılırdı. Çünkü kadim zamanlarda bilgiye ulaşmak aynı zamanda bilgeliğe ulaşmanın ve hakikati görmenin, hakikati elde etmenin bir yolu demekti. Zaman değiştikçe bilgiye ulaşmanın yolları değişti ve aynı zamanda artık bilgelik de antik bir uğraş alanı olarak karşımıza çıkmaya başladı.

Eski zamanlarda bilgiye sahip olan kesim elit bir zümrede yer alan insanlardan oluşmaktaydı. Çünkü bilginin yazılı olduğu kâğıtların dilini sadece küçük bir azınlık bilmekte, halkın geri kalanı kendi gündemi içerisinde kullandığı kelimelerle bilgiye ulaşacak yolları adımlamakta zorlanmaktaydı. Avrupa’da Kilise’nin uzun yıllar güçlü kalmasını sağlayan şeylerden bir tanesi de bilgiyi ellerinde tutarak sadece uygun gördükleri kişilerle paylaşmasından başkası değildi.

Martin Luther’i aydınlanma ve reform hareketlerinin öncüsü yapan şey, aslında yazdığı metin değildi. Zira Luther’in yazdığı metinde yer alan ilkeler çoğu kişi tarafından tartışılan ilkelerdi; bu metin, dönemin kilise yapısına birçok kişi tarafından yöneltilen eleştirileri içermesi bakımından, döneminde çok benzeri bulunan bir metin olarak görülüyordu. Ancak Martin Luther’in ve o dönem Hristiyan âlimlerin anlayamadığı ve değişimi var eden nokta, matbaa sayesinde metindeki bilgilerin halkın gündelik diline uygun olarak çevrilmesi hareketiydi.

Matbaa ile bilginin hızlı dolaşımının nedeni baskı sayılarının artması değildi. Aksine, zaten basılı eserler yeterince hızlı kopyalanıyor, okuma yazma bilenlerin elinden bir başka okuma yazma bilenin eline kolayca geçiyordu. Matbaa ile dönem insanının hayatına giren şey, ilk kez kendi anlayacakları dilde metinlere ulaşabiliyor olmalarıydı. Martin Luther’in 95 maddelik “Endüljansın Kuvvetine Dair Tezler” eserini dünyanın kaderini değiştiren bir aracı hâline getiren şey, metnin yayınlandıktan çok kısa bir süre sonra Almanca, Fransızca ve o yıllarda halk tarafından yoğun şekilde kullanılan dillere tercüme edilmesiydi. Aslında matbaa devrimini bilginin tarihinde kırılmanın aracı yapan şey, çeviri faaliyetlerini mümkün hâle getirmesi ve sokaktaki insanı da artık bir şeyleri okuyor, konuşuyor ve tartışıyor konumuna yükseltmesiydi.

Matbaa, bilgelik yolculuğunda yürümemiz gereken meşakkatli yolları kolaylaştırıyordu. Bilginin üretim dili, Latince gibi sadece belli bir zümre tarafından okunan, konuşulan bir dil değildi artık. Yanına, ülkelerin kendi dillerinde de ilim üretebilecekleri yeni bir gerçeklik inşa ediliyordu. Bu da bilgiye giden yolda yürüyeceğimiz mesafeyi daha rahat katetmemizi sağlayacaktı. Ama asla yol kısalmayacaktı. Zira bilginin üretimi için gidilmesi gereken yerler hâlâ aynı uzaklıktaydı. Sadece oraya giderken yürüyeceğimiz yolların konforu artmıştı.

Dijital dönüşümle birlikte bilgeliğe giden yolların yeniden düzenlendiğini ve hatta belki de ilk kez yolun kısaldığını deneyimliyoruz. Ya da daha doğrusu öyle olduğu söyleniyor. Ama gerçekten öyle mi? Dijitallikle birlikte bilgiye ulaşmak hiç olmadığı kadar kolaylaştı ve artık bilgi her yerde mi? Kadim olarak bilginin yükseldiği o dağ, bugün terk edilmiş, kimsenin gitmediği, tarihî bir anlatıya mı dönüştü? Yoksa hâlâ bilgelik için yürümemiz gereken uzun yollar mı var?

İnternet teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte içeriğe ulaşmak hiç olmadığı kadar kolaylaştı. Özellikle internet ağ yapılarının genişlemesiyle, yüksek boyutlu video ve ses dosyalarının da internet ağlarında kolayca yer bulmasıyla birlikte, hemen her platform kullanıcılara içerikler sunmaya, sunduğu içeriklerle merak edilen sorulara cevaplar vermeye başladı. Bu da bilgiye erişimin bir tık uzakta olduğu, hemen herkesin istediği bilgiye kolayca ve hızla ulaşabilmesi gibi bir durum ortaya çıkardı.

Matbaa ile gerçekleşen bilgi dilindeki değişim, internetle birlikte bilginin tek bir kanal yerine çoklu kanallarla yani video, ses ve görsellerle de üretilmesiyle yeni bir değişim kazandı. Tarihsel olarak bilginin kaynağı olan kitaplar ve hocaların yerini zamanla metinsel kısa içerikler, Youtuberlar ve podcastler aldı. Amerika merkezli arama motoru Google başta olmak üzere çeşitli arama motorları artık bizlerin ihtiyacı olan bilgileri, doğru algoritmik yapılarla ihtiyacımıza uygun olarak önümüze serdikleri bir teknolojiyle karşımızda hazır bekler hâle geldiler.

Bugün merak ettiğimiz bir sorudan vücudumuzda gerçekleşen fizyolojik bir şeyin ne olduğuna, dünyanın başkentlerinde neler olup bittiğinden tarihte yaşanan büyük olaylara kadar her şeyi bir tıklamayla öğrenebiliyoruz. Sosyal ağlarımızda yer alan bilgi akışları saniyeler içerisinde gerçekleşen yüzlerce olayı bize haber verirken, detaylı bilgi edinmek için siteler bizi hazır hâlde birkaç saniye uzağımızda bekliyor. Ama gerçekten öyle mi?