Geçmiş Zamanın Peşinde

Çocukluk, sizin dışınızda yaşanan dünyayı izlediğiniz bir makam gibidir. Bir süre görev yaparız, etrafı seyrederiz, gözlemleriz, kendimizce müdahale ederiz, etkileriz ama çoğunlukla etkileniriz. İşte bu dönemin bazı anlarında rengiyle, kokusuyla, tadıyla zihninize kazınan şeyler olur. Yıllar sonra ansızın gördüğünüzde onunla bağlantılı her şeyi hatırlar, duyguları ensenizde bir hafif rüzgâr gibi hissedersiniz. Çocukken etrafı izlediğimiz parlak gözlerimiz dışında bir de dürbünümüz vardı; hacdan gelen kırmızı simülasyon gözlükler.

Ailenizden ya da yakın çevrenizden hacca gidenlerin yolculuğa çıkması, dönmesi, misafir kabul etmeleri uzun bir döneme yayılır, kalabalık arasında dolaşırken bilmediğiniz ama kutsal olduğunu anladığınız yerlerden gelen nesneleri anlamaya çalışırsınız. İçine yuvarlak bir kâğıt takılan kalın kırmızı gözlükler de bu dünyanın en dikkat çeken objesidir. 2022 yılında 3D ya da VR teknolojisi olarak gündemden düşmeyen simülasyon mantığı, imkânları kısıtlı olan ve herkesin ulaşmadığı kutsal toprakları yakına getiren bir illüzyondur aslında. Kâbe’ye yanınızdaymış gibi yakından bakarsınız, yandaki siyah kolu indirdiğinizde farklı yerlere yolculuk edersiniz. İşte o gözlük, deseninde araba oynadığınız halıya diz çöküp oturduğunuz anda elinizdedir. “Ayak altında dolaşma.” sesleri arasında kafanızın üstünden küçük bardaklarda zemzemler geçer. Siz oyun oynarken herkes aynı anda ayağa kalkar ve bir yöne döner. Sebebini henüz çok anlayamasanız da suya ve onun geldiği yere hürmeti öğrenmeye başlarsınız. Tam kavrayamazsınız, zaten kavramanız da gerekmez ama ensenizdeki o rüzgâra yerleşir. Gümüş kâselerde yüzükler şıngırdamaya başlar. İşte en eğlenceli kısım gelmiştir. Özenle herkes en güzelini almak için kâsenin içinde define arar gibi tatlı bir yarışa girişir. En güzel desenli olanı seçip parmağınıza takarsınız ama büyük geldiği için başparmakta yerini alır o yüzük. Arafat’a çıkarılan ve Kabe’ye sürülen -çocuk aklımızla öyle olduğunu zannederdik- seccade gelir sonra. Hurma tabakları, çaylar, odaya sinen hacı miski ve sonra fark ettiğiniz ve yeniden inşa etmek için çabaladığınız o dünya...

Her dönem kendi dünyasını kendi nesneleriyle kuruyor. Birbirine bağlı duygular anında bütün bedenimizi kaplayabiliyor. Bir koku neşeye, bir yağmur hüzne dönüşebiliyor. Bugün, o zamanlarda kendiliğinden oluşan “ortamı” farklı formlarda inşa etmek için çabalıyoruz. Kırmızı bir gözlük yaratıp onun etrafında dostluklar, anılar biriktirmeye çalışıyoruz. Çünkü artık zihin dünyamız daha parçalı ve daha kırılgan. Başkası gibi yaşamak daha güzel. Eleştirilme korkusu bizi hiç rahat bırakmıyor. Ama bir gözlük, basit bir illüzyon, kendi kendimize anılarımızda inşa ettiğimiz hiç eskimeyen bir “dünya”, ömür bitene kadar yeniden yeşermeye ve eskiyi yâd etmemize yardımcı olacak.

* “Sonra ansızın o hatıra karşımda beliriverdi. Bu tat Combray’da pazar sabahları (pazarları Missa saatinden önce evden çıkılmadığından) Leonie halamın günaydın demeye odasına gittiğimde, çayına ya da ıhlamuruna batırıp bana verdiği bir parça madlenin tadıydı.”

Bu köşe, Marcel Proust’un Geçmiş Zamanın Peşinde adlı eserinden ilhamla hazırlanmıştır.