Gözün açıkken kısa bir rüya görüyorsun, adına yaşamak diyorlar. Sevmenin mutlak bir iç dökme, hayalin göğe yükselen bir avuç mavi köpük, hüsranın ise köklerini aklın kıyılarına uzatmış yapraksız bir ağaca benzediğini bilerek yazacağım. Işık alnını aydınlatırken damağında anne sütünün tadı ile masum bir hatırlayışa davetlisin. Ellerin güneş yanığı, ayakların çatlak, karnın yarı tok yarı aç… Ağacın iri gövdesine dayamışsın yüzünü. Bak kalbin o zamanlar diri diri soluklanıyor; ah çocukluk! Herkesin geçmişte atladığı en masum basamak… Gözlerin kapalı. Sayıyorsun: Bir, iki, üç, dört… On dokuz… Önüm arkam, sağım solum sobe! Bakıyorsun, kimse yok. Herkes gitmiş ömründen, bir kahve aralığı en samimi dostluklar. Oyun sürüyor, arayış sürüyor; seneler akmayı sürdürüyor. Kalbin nelere nelere dayanıyor!
Küt… Küt… Küt…
Gelen giden çok, kalacak kimse yok! Kaçarak uzaklaşan o ses, kalbinin atışları, senden uzaklaşan adımları! Farkına varmak lazım, en büyük payı en çok paylaşan alacak.
Ben rüyalarını kalbi ile gören insanları merak ederim. Kalbi ile konuşan… Yarayı tam kalbinden alan… Kalbinin kanayan köşesine, sıhhatli yanını basmış. Kalbinin üzerine denk gelen oklar ağaca dönmüş kanına karışıp. Canına kastedip can suyuna kavuşmuş. Kalbini koy şimdi masaya, belki de ilk kez sor ona: Senden memnun mu?
Birinci sır: Kalbi kırıklar kalp kıramaz. Kalp incelikli bir sanat ürünü, itina ile kusursuz yaratılmış. Sev diye, sev de birine ver diye… Kalp heveslenmiş bir gönülde konaklamaya… Dinlenirim, sakinlerim, kanıma kan canıma can katarım demiş. Çat! O da ne? Düştü işte. Kalp bir kuyunun dibinde yosun bağlayacak bu düşüşle… Oysa hiç kımıldamasaydı yerinden belki de hiç kırılmazdı. Gâh dost elinde gâh sevdiceğinin ayaklarının dibinde… Kalbin yerini ne tayin eder? Kalp atacak mı bu yükü, atlatacak mı? Ne kadar taşıyabilir onca kırık parçasını? Kırıklar kalbe her yaklaşanı kanatacak mı? Bilirim böyle sorular her insanın karanlığında büyüdü bir zaman. Şunu unutma: Kalp iyileşir her zaman.
İkinci sır: Kalbinin senden isteği, emin olmandır. Bu kadar! Emin ol. Savrulsa da yükselse de tozun toprağın dağı kapatamayacağından… Suyun yolunu kaybetse bile denize ulaşacak yeni manevralarla donatıldığından… Dert çeke çeke ayakların güçlü, omuzların dik, gayretin kavi olacağından… Bir de gecenin ardından gelecek güne güven. Karanlık payidar değil gündüz beyhude değil! Anla. Emin olarak emin olunan ol. Sonra kalbinin emin olmadığı sırları kalbin henüz atarken keşfe başla. İnsan ne manidardır, kalbinin kuytusunda yetiştirdiği gül bahçesini budadığında.
Üçüncü sır: Kalbinin atmadığı o anı her anında yaşa. Ölüm der kimileri, ben “asıl”lanmak diyorum. Asla dönüşmek, sırra yetişmek, yâre erişmek… Tatlanmak, suya kanmak, kanatlanmak; dağılmak, toplanmak, çoğalmak, yağmak… İncelikleri fark etmek gerek. Tek, tek, tek… İncelikleri anlatmak... Bir serçenin havalandığında umudun da bir başka yerde yeniden başladığını hissetmek... Ruh pürüzsüz bir ahenkle yıkanarak ölümsüz olduğunu anlamalı böylece. Güzellikler ölmez.
Dördüncü sır: Kalbin aradığı bir yudum huzur. Başkası değil. Huzuru sor ömrün sarp senelerinde yitirdiğin umuda! Usta ellerde dövülmüş demir kılıç oldu bak. Dövülerek sığacaksın kınına. Başına gelenlerin hesabında kendini yitirmek ne elim netice. Matematiğin şaştığı bir işlemdir hayat. İlahi adalete bırak kimileyin gözyaşlarının toplamını. Unutma azdan az çoktan çok çıkacak. Şaşmayan bir formül bilirim ben; hayat kimseyi kollamaz. Huzur, “oldum” diyebilmektir. Kötülük karşısında da iltifat zamanında da yıkılıp yenilirken de “olgundun” denilmesidir.
Son sır: Kalp kalbin sığınağı, kalp kalbe ilaç. Kan ağlar kalp kanasıya, içi dışı kan ağlar. Kanaması hayatta kalmasını sağlar. Bükülerek yükselen bir sıcaklık ince ince dolar damarlarına, ısıtır. Her kalbin saati var; ağladığı, yanıldığı, yandığı, serinlediği, şükrettiği, bildiği, bilendiği, mahmurlaştığı, mamurlaştığı vakitleri gösterir. Okuduğun her kitaptan sırların insanlık sınırlarını çizdiğini de oku. Kalp kimi atacağını bilir içinden, kalp senden sadece uyanık bir hoşgörü bekler. Gör şimdi, saymaya devam çocukluğu aynı ağacın altında. Bir, iki, üç, dört… On yedi… Otuz dokuz… Büyüdü ve yüzünü aydınlığa döndü. Oyun bitene dek sürecek kalbinin hikâyesi. Onu sev, sımsıkı sar ve dinle. Seni en iyi o tanımıyor mu?