Sevimli Anarşist; Keçi

Hatırlayanlar bilir; İngiliz Kraliyet Ordusu’nda görev yapan Keçi Onbaşı Billy’nin resmî törenlerde yaptığı huysuzluklar ve disipline aykırı inatçı davranışları sebebiyle rütbesi sökülerek ordu içerisindeki unvanı er’liğe kadar düşürülmüştü. Bu talihsiz olay sonrasında “Er Billy” olarak çağırılıyordu artık bu meşhur keçi asker. Ama inadından vazgeçecek ya da Kraliçe’yi görünce sağa sola koşuşturmayı bırakacak değildi. Billy’nin ruhu askerliğe uygun değildi, dağcı komando olabilirdi belki en fazla. Ne ki kader onu kraliyet askeri yapmıştı işte. Anarşist ruhlu ama asker. Fas’ın Essaouira şehrine gidip Billy’nin kraliyetten çok uzaktaki kardeşlerini argan ağaçlarının tepesine sıralanmış hâlde gördüğünüzde mesela, hayvanlar âleminin en sıra dışı, en anarşist ruhlu ve en muzip canlılarıyla karşılaştığınızı anlarsınız aslında. Nihayetinde asker değil çılgınlar ordusu.

Argan meyvesine ulaşmak için çıktıkları ağacın tepesindeki tuhaf hâllerinin turist fotoğrafçılığına malzeme olması anlaşılır elbette. Ama keçilerin dünyadaki sınırsızlıkları argan ağaçlarından ibaret değil. Bu kendi başına buyruk özgür ruhlu hayvanların çiğ pençe denilen tırnaklarıyla tırmanamayacakları tepe, tutunamayacakları kayalık, çıkamayacakları ağaç, ulaşamayacakları dağ yok gibidir. Dünya keçinin evidir bu yüzden. Daldan dala, taştan taşa atlayarak en nadide yeşillere doğrudur her daim yolu, uçurumlarda gezip patikalarda dolaşarak, en temiz besinlerin peşinde, çalı, yonca ve çimenlerin arasında, doğal düşmanlarının uzağında hayatta kalmanın inadıyla yaşar. İnatçıdır; inadı, bildiğini okumasıyla hür olmanın yollarını adımlaması arasında bir yerde durur. İnat eder, sürü olmaya gelmez, kıdemli tekeyi izler, köle olmadığını da bilir, onu yardan uçuranın bir tutam ot olduğunu da.

Şeytan ile Kurban Arasında

Keçinin ilk evcilleştirilen hayvanlardan biri olması, on bin yıllık uzun bir insanlık tarihini kapsar ki ilk dost, ilk yoldaş, ilk yârenlerden biri olması da buradan gelir. Hikâyenin en başında keçiler vardır. Atlarla birlikte günlük hayatına dâhil oldukları insanoğlunu, besin arama yükünden kurtararak göçebeliğin sonlanmasında etkili olurlar. İnsanlık nihayetinde bir keçi medeniyetidir. Avcı/toplayıcı toplumdan yerleşik hayata geçilmesinde keçiler çok önemli bir belirleyiciydi. Zaten o günlerden başlayan kadim insan-keçi ilişkisinin boyutları, diğer hayvanlardan farklı olarak hep daha yakın bir dostluk çizgisinde şekillendi. Keçiler, insanlarla çekincesiz, teklifsiz bir yakınlık kurarak, oyun oynamak, eğlenmek, şakalaşmak gibi dostluk alanına ait davranışlar sergilediler. Hususen, insanlar arasındaki yavru oğlakların, bir çocuk şenliği ve saflığıyla yaşama sevinci uyandıran o sevimli hâllerini, zıplamalarını ve zıpırlıklarını da bu denkleme dâhil edebiliriz. Keçi yavrusu, insan yavrusuyla oynamayı bilir.

Keçinin kadim insanlık kültüründeki varlığı, yalnızca eti, sütü ve derisinden ibaret olmadı hiçbir zaman. O ilk yoldaşlardandı. İnsanlar ona baktı, çizgi hâlindeki dikdörtgen gözbebeklerinden taşan hırçınlığı, hınzırlığı, huysuzluğu, başka’lığı gördüler. Evcilleştirilmişti belki ama yabanın çağrısından ayrı değildi sanki. Bu, tanıdık bir evcilliğe benzemiyordu. Aklı kayalıklarda, uçlarda, kırlarda kalmıştı belli ki. Ağıla değil dağlara aitti, burası kesin. Mitoloji, sanat ve edebiyat, tarih boyunca keçiyle ilgilenmeyi bir görev bildi. Bazen demirden boynuzuyla tufanın habercisi, bazen Jüpiter’i emziren anne, bazen kürek kemiğinde dünyanın sırrı, bazen de yarı keçi-yarı insan yani Pan. Sakalından, inadından, gözlerinden ve özgür ruhundan başlayarak, bazen melek, bazen kurban, bazen şeytan olarak sınandı varlığı. Günahlara kefaret olarak ıssız çöllere gönderildi mesela, pagan inanışlarında kurban olarak sunulan oydu, şarap ve eğlence tanrısı Dionysos’un simgesi olduğu için Hristiyanlıkta şeytanla özdeş kabul edildi. Keçi ezgileri susturuldu. Lanetli bir masumdu. Sevimli bir anarşist. Fikret Otyam, Bedri Rahmi Eyüpoğlu ya da Picasso, hepsinin fırçası keçiye değdi.

Keçilerin ilk evcilleştirildiği yer olan Mezopotamya ve ötesinde ise kutsallığına halel getirilmedi hiçbir zaman. Tamgalarda, mühürlerde, motiflerde, yazıtlarda ve mezarlarda izlerine rastlamak mümkündü. Anadolu’da yörük kültürünün sembolü sayılan, dayanıklı, çevik ve özgür ruhlu keçiler, binlerce yıllık Türk tarihi boyunca aydınlık, bereket, zenginlik, asalet, bilgelik gibi kavramları temsil etmişlerdir. En ulaşılmaz yerlere ulaşıp en güzel en taze dalları seçip en temiz sulardan içtikleri için ana sütüne en yakın sütü keçiler verir. Maraş dondurmasının bu kadar lezzetli olmasının bir sırrı olmalıydı mutlaka.

Keçileri Kaçırmanın Yolları