Dosta Gi̇den Yolda İzi̇m Var Beni̇m

“Ararım tadını. Eve dönmenin. Yolunu bilmenin...”

İran sineması deyince akla gelen isimlerin başında elbette Kiyarüstemi geliyor. Bu özelliği sadece ülkesinde yaptıklarıyla ilgili değil onu ayrıca evrensel bir yönetmen statüsüne eriştiren sinema dili ile ilgili. Kiyarüstemi belki de “doğu masalı”nı dünya sinemasına miras bırakmış büyük bir yönetmen. Filmlerinde büyük oyuncular yerine, “herhangi” ama tüm sadeliği ile insanlığın “büyük” bir temsilini oluşturan isimlere yer vermesi onun en büyük özelliği olarak tanımlanabilir. Arkadaşımın Evi Nerede? filmi tam da bu kabilden bir film. 1987 yapımı film, yönetmenin Köker Üçlemesi’nin ilk filmi kabul edilir. Küçük bir çocuğun komşu köyde oturan arkadaşının evini, arkadaşının kendisinde kalan defterini geri vermek için arayışını konu alır. Hikâye bu kadardır. Baktığımız zaman gündelik hayatta artık görmesek de böylesi bir “yola düşüş”, yönetmenin elinde destansı bir anlatıya dönüşür.

Köker Üçlemesi’nin ilk filmi olarak tanımlanan, -diğer filmler: Ve Yaşam Sürüyor ve Zeytin Ağaçları Altında’dır- Arkadaşımın Evi Nerede? bir köy okulunda okuyan sekiz yaşındaki Ahmet’in, yanlışlıkla aldığı, sıra arkadaşı Muhammet Rıza’ya ait defteri her ne pahasına olursa olsun ona ulaştırmaya çalışmasını anlatır. Bu çaba film boyunca izleyiciler olarak bizleri derinden sarsar. Zira Ahmet, dünyanın yitiği gibi duran “vefa”nın peşinde, hepimize büyük bir arınma yaşatır.

Film bir sınıf kapısının gösterilmesiyle açılır. İçerde otoriter bir öğretmen çocuklara ders anlatmaktadır. Bu esnada öğretmen “disiplin” üzerine uzunca bir nutuk verirken, öğrencilerin duygularını pek önemsemiyor gibidir. Ve tüm sınıfta bir “korku” hâkimdir. Zilin çalmasıyla ferahlık başlar. Sokaklar, çeşmeler, evler görülür. Çocuk çocuktur her ne olursa olsun ve oyuna dalış gerçekleşir, evlere geç kalınır. Varıldığında ise evde, yetişkinler kendi dünyasındadır. Bir avlu karşılar ilkin bizi. Bahçede çamaşır asan anne, Ahmet’in gelişini pek umursamıyor gibidir. Hikâyenin esas bağlamı belki tam da budur. Çantadan çıkan Muhammet Rıza’ya ait defter, Ahmet’in büyük yolculuğunun başlangıcıdır. Zira defteri “bilindik” yollarla ulaştırmayı denese de annesine, evdekilere sesini bir türlü duyuramaz. Herkes kendi dünyasındadır ve çocukların dedikleri pek umursanmaz.

Büyük yolculuk başlar. Ahmet kendi mahallelerinden epey uzaktaki Posteh’te oturduğunu bildiği Muhammet Rıza’nın evini aramaya koyulur. Yolda karşılaştığı kişilerden bir rehberlik beklerken en yakınındakiler dahi yine otoriteden bahsetmektedirler. Zira “eğitimin” esas temeli budur... Ahmet çaresizce yola devam eder. Hava kararır, insanlar evlerine çekilir. Ahmet’in her adım atışında çaresiz geri dönüşü ve tekrar adım atışı, sonunda zikzaklı bir yola döner. Bu yol yönetmenin mezar taşına da işlenmiştir aynı zamanda...

Bu yol bize birçok şeyi söyler aslında. Gidip de bulamamanın, umup da nail olamamanın yoludur aynı zamanda. Yani kocaman bir hayat özetidir. Bu yolun bir yerinde ihtiyar bir marangoz Ahmet’e yardım etmek ister. Marangoz köydeki tüm kapıları yapan adamdır fakat artık çağ değişmiştir. Ahşap kapıların yerini demir kapılar almıştır... Herkes aynı zamanda bu çağın kocaman bir yabancısına dönüşmüştür.

Ahmet nihayetinde o zikzaklı yolun başına döner. Evde onu, hiç konuşmayan bir baba beklemektedir... Bu sessizlik bize birçok şeyi söyler. Çabuk büyüyen bir çocuktur o anda Ahmet... O gece arkadaş için ödev yapılır. Zira öğretmen, Muhammet Rıza’ya son uyarısını yapmıştır, ödevini yapmadan gelirse okuldan atılacaktır. Gün ağarır. Çocuk sesleri yeniden duyulur. Muhammet Rıza defterine kavuşur. Defterin içinde ne mi vardır?

Film Künyesi:

1987 / 1s 23dk / Dram

Yönetmen: Abbas Kiyarüstemi

Oyuncular: Ahmed Ahmed Poor, Kheda Barech Defai, Iran Outari

Ülke: İran