Üç Tavsiye

BİR

ŞİİR

Bazı mısralara yalnızca şiir demek haksızlık olur. Hani var ya duyunca kulaklarımızı kalbimizle birlikte çınlatan 1954’lerin “Liliyar”ı gibi… Ya da onları başka şekilde okumak, göründüğüyle, duyurduğuyla yetinmek ne büyük hatadır. Çünkü bakın şairi ne diyor Edebiyat Yazıları kitabında: “Sanat tutumum, dünya görüşümün bir bölümünden başka bir şey değildir.” Acaba sanatıyla ve şairliğiyle hayat tutumu tam örtüşen kim olabilir? Bildiniz, Sezai Karakoç’tan bahsediyorum. “Liliyar” şiirini de varoluşunu açığa çıkaran göstergelerden ırak tutmaya, kaç eleştirmenin hakkı olur şimdi? Üstelik “Bu kuklaların kukla olmadığı besbelli / Ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli…” diyen şairine inat. “Ekmek ne kadar Allah’ınsa Lili de o kadar Allah’ın Lili / Yüzün ruhun kadar aydınlık Lili.”

BİR

FİLM

Sıradanlığın ne zarif bir haslet olduğunu hatırlatanları hatırlamak ne keyif vericidir. Herkesten biri olmak, Mutlak’ın karşısında hiçliğini bilerek yaşamak. 2011 Hindistan yapımı Âdem’in Oğlu Abu filminin Abu’su, içinde bulunduğumuz güzel aylardayken anılması gereken en önemli sinema karakterlerindendir. Aslında bir karı kocanın hikâyesi ancak kutsal toprakları arzulayan her Müslüman’ın gözlerini dolduracak ortak çabayı anlatıyor film. Asla hafife alınmayacak sıradanlığı da buradan geliyor. Eşiyle birlikte tek istekleri hacca gitmek olan Abu, karısıyla hayalini gerçekleştirmek için para biriktirir. Bu yol öyle engellerle doludur ki insan filmi izlerken karınca misali o yolda olmanın da önemini bir daha anlar. Filmin sonunda “Abu gibi olmak” diye bir şey kalır yürekleri sızlatan.

BİR

ŞAİR

“Vakit daraldı, elli sekizimdeyim. Ölmeden şu şiirlerime bir çeki düzen verirsem çok mesut olacağım.” diyor Ahmet Hamdi Tanpınar yazdığı mektupta. Vakitle hep bir derdi vardır zaten. “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında / Yekpâre, geniş bir ânın, parçalanmaz akışında.” mısralarında da daralan vakitlerin bir bilinmez değil bütünün parçaları arasında boyut değiştirmek olduğunu ve bir yerlerde yaşamın devam ettiğini anlatmak ister gibidir. Bu nedenle onunla ilgili söze, insanın çıkmazlarını hatırlatan romanlarından ziyade şiirleriyle başlamak en doğru giriş kapısı gelir bana. Zira nereden gireceğini bilmediğin yerde beyhude yere dolaşmak, avare olmaktır.