Pencere kenarındaki bardağın kırdığı incecik ışık, ekleniyor akşamın yıldızlanan alnına. Meşguliyetleri tozlu raflara iterek genişledikçe hafifleyen bir nefes alıyorsun. Duvara astığın kıymetli tablo biraz yana kaymış, düzeltmek için yerinden doğruluyorsun. En sevdiğin şehrin tablosu; yeşilin beyaza ışık zerrecikleriyle yaklaştığı bir sabah resmedilmiş. Çiçeklerin ördüğü uçsuz tarlalar, yumuşak esintiye incecik gövdelerini bırakan çiçekler… Gözlerin, sarı sırtlı bal arısı gibi çiçekten çiçeğe gezerken daha evvel hiç fark etmediği bir ayrıntıya takılıp kalıyor. Toprak yola düşmüş bir şeker… Moru canlı, mavisi silik; tadını ressam bile bilemez. Elini uzatsan çocukluğuna çekip alacak seni şimdi boyalar, en baştan renklerin içine akıp karışacaksın. O çiçek tarlasında koşacaksın. Yorulmadan… Damağında yavaş yavaş eriyen ama eksilmeyen şekerin… Gözün takvime ilişiyor, “Bayram ne zaman?” derken. Bugün bayram, diyor takvim, oysa herhangi bir gündü senin için az evvel.
“Bugün bayram!”
Ne hızlı geçip gitmiş çocukluk, bir şekerin süt dişli ağızda yitmesi gibi. Şimdi ne yapmalı peki, küçülüp ufalanan heyecanın aksine beden büyümüşken? Kabul et her gönül bir bayram ister; son nefesine dek güzel hatırlayacağı, izbelerinde çocukluk şarkıları çınlayan, yeryüzünün buruk tavırlarını şekerlerle, şerbetlerle yoğurup yeniden kıvama eriştiren, yaralı yanlara neşenin elifbasını en baştan ezber ettirecek bir bayram. Bayram aynı bayram, sükûnu aynı sükûn, bereketi yanı bereket; değişense bağları zayıflamış, benzi solmuş, ufku tipiye teslim olmuş insanoğludur.
Birinci sır: Bayramda ziyaret, ruha ziyafettir. Böyle bir bayramı müjdelesin tavrın, sesin mazideki eski bayramları dahi kıskandırsın. Pencere kenarındaki yapayalnız kalmış, sırtı bükülmüş, neşesi ölmüş birine verilen selamda gizlidir nezaket. Kucaklaşmak, açılan bütün yaraları tımar edecek acısız, şifalı bir merhemdir.
İkinci sır: Bayram, kırgın olduğun birine gönderdiğin selamdır. Yabani otlarını koparmak gerek kalbin ki ferahlasın için, yarıp fışkırsın bağrından bin türlü nimet. Savaşların hududuna dirlik neferleri ulaşsın. Selamın alınmasa ne gam, sözün de gözün de Hak huzurunda. İyice yeşer, güçlen, meyveye dur, öz su ulaşmış köküne. Herkes kendi kandiliyle aydınlanır ve dili yansa da kandil vazifesini en baştan anlamış, anlatmıştır. Sen de anla; bazı insanlar dünyaya iyilikle gelmiş, âlemin karanlığına iyilik nakşetmiştir. Herkes ardında iz bırakır, iyileri sadece iyiler anlar.
Üçüncü sır: Bayram, Allah’ın kullarına huzur armağanıdır. Ömrün baharını hatırlatır. Her kelimesine sevginin sığdığı tatlı, neşeli, efkârlı sohbetler vaktidir. Çay demli, insan muhabbetli, ağız tatlı vesselam! Her renkten meyveli bayram şekerleri dolacak yan ceplere; baklavaların kıyır kıyır damağa yayılan lezzetine, fıstıkların çıtırtısına karışacak gülüşmeler. Bulutlar fildişi tüller gibi serpilirken meyveye duracak tomurcukların beyaz, pembe çiçeklerini savuran can kadar ılık rüzgâra sor eski bayramları. Kalkalım oturup kaldığımız fâni telaşların zifiri karanlığından. Saf bir açıklığa yürüsün iç nehirlerimiz, yükümüzü sevincin çatılarına kırmızı kiremitler gibi dizelim.
Dördüncü sır: Bayramı çocuk yanın karşılamalı. Yetişkin yanın tadını çıkarmalı. İhtiyar yanın anlatmalı. Heves, yarın telaşından sıyrılıp ölü tüylerini saçarak kanatlanmalı. Kalbinin dikenleri yumuşamalı. Bildiklerini de bilmediklerini de yollarda seke seke giden çocukları izlerken bırak oracığa. Hayat kısacık. Yaşlılığında anacağın bugündür, bugünün değerini bu nedenle iyi bil.
Son sır: Bu bayramı bir çocuk için unutulmaz kıl. Onun eski bayramı, bu bayram. Aşina olana kanatlanacak, sen bir masalın içindeki benzersiz sahavet olacaksın. Bayram bitmeden nefaset insanın zarif damarlarına ulaşmalı. Som altın parlamalı vakit yorgunu gözlerde. En iyisi çocuk gibi bak göğe bu bayram, yaratılış sırrına bir adım daha er!
Her bayram maziye demir atar gönül gemisi, dem bu dem ki eksilen dostlar yâd edilir. Nefeslere, ömrün bir yerlerinde gizlenmiş o demleri hatırlatan cümleler eklenir. Sen yine de ümit et, hep inan, çok sev, çoğu kez affet, itinayla iyileştir, pek kırılma, hiç kırma, elinden geldiğince sabret ve unutma: Bu bayram en keyifli bayramın olsun, bir sonraki bayrama kim öle kim kala.
Çantalara dolan şeker ambalajlarından çerçeve yapmak için en doğru zamandır şimdi. Sevdiklerinle çekilmiş bir fotoğraf da seç içine. Haydi, yüreğe çöreklenmiş gamlar sökülsün, dağılıp gitsin bayramın hürmetine! Üç günlüğüne güzelim dünyaya mesafeler, perdeler, teller, sınırlar olmadan bakalım. Gel bayramlaşalım.