Bizde gizlenmiş bir Allah sesi var, ona kalp diyoruz.
Nurettin Topçu
Bir kalbim olmasaydı eğer, canım ne istiyorsa onu yapardım. Kaybedecek hiçbir şeyim olmazdı. Diğer insanların ne hissettiğiyle ilgilenmezdim. Gözüme hoş gelirse bir çiçeği koparıp koklar sonra da üstüne basıp devam ederdim yola. Ben özgürüm, diye türküler tuttururdum yürürken pervasızca. Önce ben, hep ben derdim umursuzca. Ama bir kalbim var…
Göğsümün içinde çırpınan, damarlardan, etten ama en çok merhametten ibaret bir kalbim var. Yanlış yaptın, diyebilen bir ses var içinde. Bu dünyada sadece benim var olmadığımı bana fısıldayan bir ses. Başka varlıkları da gör, işit diyen bir ses. Herkesin bir kalbi var, diyen bir ses. Her varlığın tek sahibi var, diyen bir ses. Bunu hatırlayınca anlam kazanıyor aldığım nefes.
Bir kalbim var evet; içinde korku da var ümit de hüzün de var sevinç de. Hangisi çıkarsa öne ahvalim o yönde. Kalbim korunmaya muhtaç, yoksa işlevini yitirebilir. Hatalar üst üste gelirse kapkara kesilebilir. Onun ihtiyaçlarını görmezsem bana küsüp susabilir. Kalbim benden gidebilir.
Peki bir kalbin ihtiyacı nedir? Her şeyden önce onu binbir çeşit duyguyla var edenin ismini söylemektir, O’nu anmaktır, O’na giden yollar aramaktır. Kalbimiz en çok Allah’la bağlantı kurabilmemiz için vardır. Ancak ve ancak, etrafımızdaki dağlara, taşlara, ağaçlara, kuşlara bakıp tevhit sırrını tasdikleyen bir kalp ölümsüzlüğe ulaşır. Kalbin ölümü ruhun ölümüdür çünkü. Ruhun ölümüyle de insan haz peşinde koşan zavallı biçare bir gölgeden ibarettir artık. Onun için yalnızca kendi aklı, kendi benliği, kendi hayatı vardır.
Oysa bir kalbin mamur edildiği, ruhun kanatlandığı bedenlerde zamanla bir teslimiyet hasıl olur. Kalp memnundur, kalbin asıl sahibi memnun. Sevmek dediğimiz büyülü güç o zaman çıkar ortaya. Sadece O var ettiği için sever kalp gördüğü, işittiği, dokunduğu ne varsa. O’nun sevdiği ne varsa onu sever. Tek sevmediği, hakikati örtenlerdir, küfrün karanlığıyladır tek mücadelesi. Onun dışında hatalar da ardında nice hikmet saklı üzücü olaylar da yani yazların yanında kışlar da sevilesidir. Zira başa gelen her hâl O’ndan bir haberdir.
Kalp bu dünya gurbetinde, insanlardan ve olaylardan etkilene etkilene, kırıla incine, dövüne hüzünlene cilalanıp güzelleşir. Kendisini bir hâlden bir hâle koyanın olduğunu bildikçe teslim olur. Muhabbetin asıl sahibi öyle büyük bir güçtür ki istediği kalplere kendi sevgisinden koymuştur. Yine o öyle bir güçtür ki suratını ekşitip küfrü seçenleri tatminsizlik içinde ateşlere sürüklemiştir. O’nu anmayıp ne aradığını bilmeyen avare, bu dünyada da ateşlerdedir. Kendini avutmak için eğlenceye, sarhoşluğa, aldırmazlığa tamah etmiştir.
Kalbimin büyük uçurumdan düşmemesi için bir farkındalık, bir idrak, bir çaba gerekir. Her gün sormalıyım kendime, bugün kalbimi koruyabildim mi, diye. Kırıcı sözlerden, malayani işlerden, dedikodu ve hasetten, kınama ve kendini yüceltmekten koruyabildim mi sahiden? Her yandan hepimizi saran renkli ekranların cazibesinden, dünyalık telaşların hevesinden onu bir tenhaya çekip besleyebildim mi usulca? İncindiği yerde “geçecek” diye fısıldayabildim mi cesurca ona? Yoksa onu yapayalnız mı koydum, hüzünlenmesinin gerçek bir anlamı yokmuşçasına? Ne çok işim var benim. Ben bir kalbin bekçisiyim. Ona iyi bakarsam, ona Hakk’ı fısıldarsam, onu son nefeste sahibiyle buluşturursam ne âlâ… Gerisi yalan, gerisi rüya.