Din İstismarı Denildiğinde Ne Anlamalıyız? Mustafa Irmaklı

Son yıllarda sıkça gündeme gelen “din istismarı” sözü, sevmediğimiz ama kullanmaya mecbur kaldığımız bir ifadedir. Zira Müslüman toplumluları etkileyen ciddi sorunlardan birine işaret etmektedir.

İstismar kelimesi etimolojik olarak her ne kadar ürün elde etmek, fayda sağlamak gibi olumlu içerikler barındırsa da günümüzde tamamen olumsuz bir çağrışımla; kötülük etmek, art niyet taşımak, kutsal değerleri kişisel çıkarlara alet etmek gibi ahlaka ve hukuka aykırı tavırları ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu bağlamda din istismarı, İslam’ın kavramlarını, ilkelerini, mesajlarını, amacı ve bağlamı dışında kullanmaktır. Gayrimeşru emelleri, inancın temiz örtüsüyle kamufle etmeye, saf yürekleri bozuk niyetlerle etkilemeye çalışmaktır. Hakikati ters yüz etmektir.

Din samimiyettir. Gönülden bağlılıktır. Hasbi olmaktır. Açık yürekliliktir. Dolayısıyla, inanmadığı hâlde dindar görünerek karşısındakini aldatmaya ve dinin referanslarını kullanarak kandırmaya çalışmak dinin değerlerini suistimal etmektir.

Farklı gaye ve beklentilerle insanların önem verdiği değer ve kavramları istismar etmek yeni bir durum değildir. Zira tarih boyunca dinî değerleri manipüle ederek menfaat sağlamaya yönelik davranışlar hep olagelmiştir.

Henüz Peygamberimiz hayattayken, Medine’de Mescid-i Nebevi’ye alternatif bir mescit inşa edilerek Müslümanlar arasına fitne tohumları ekilmeye çalışılmıştır. Kur’an-ı Kerim söz konusu yapıyı “mescid-i dırâr” olarak nitelemiş ve Müslümanları fitne ve tefrikaya karşı uyarmıştır. Bu olayı anlatan Tevbe suresi 107. ayetin içerdiği sert tepki, müminlerin en güçlü ortak zemini olan mescitler üzerinden fitne ve tefrika çıkarmanın Müslümanlar için taşıdığı büyük tehlikeye işaret etmektedir. Yine Peygamber Efendimiz hayattayken Abdullah b. Übeyy b. Selül öncülüğünde bir grubun davranışları tipik bir din istismarı örneğidir. Bu kişiler görünüşleri, kıyafetleri, oturuşları, kalkışları, ibadetleri, sözleri ve davranışlarıyla mümin gibi davranıyorlar ama diğer yandan Peygamberimiz ve Müslümanlar aleyhine her türlü entrikayı çeviriyor; tefrika ve menfaat yolunda hile, yalan, iftira, ihanet, ikiyüzlülük, dedikodu gibi her türlü insanlık dışı davranışı pervasızca yapabiliyorlardı.

Tarihî süreç içerisinde ortaya çıkan Bâtınilik ve onun lideri Hasan Sabbah, inanç ve değerler manipüle edilince ortaya çıkabilecek felaketlerin boyutunu göstermesi bakımından çarpıcı bir örnektir.

Son iki asır boyunca da İslam’ın kavramlarını kullanarak Müslümanlar arasında ayrımcılık yapan, fitne ve tefrikaya sebep olan, hatta terör ve anarşi faaliyetleri yürüten kişi ve yapıların varlığı, din istismarı konusunun İslam dünyasının bugününü ve geleceğini tehdit eden bir güvenlik sorununa dönüştüğünü göstermektedir.

Dinî esas ve hükümler niçin ve nasıl istismar edilir?

Değerli olan her şey istismara konu olabilmektedir. Her zaman ve zeminde, kıymet ifade eden şeyleri kullanarak onların sahte versiyonlarını tedavüle sürmek suretiyle menfaat elde etmek isteyen kişiler, kalpazanlar hatta çeteler olagelmiştir. Dolayısıyla din istismarı, dinin bizatihi kendisini olumsuzlayan bir şey olarak görülemez. Yani dinin taşıdığı zaaf ya da zayıflıkları değil bilakis sahip olduğu etki gücünü ve değeri ifade etmektedir. Nitekim inanç, insandaki en derin duygudur. Dinin gönülleri terbiye eden, vicdanları güçlü kılan boyutu sebebiyle insanlar dinî kimlik ve görüntülere daha çok güven duymaktadır. İstismarcılar da bu duygu üzerinden insanları etkilemeyi ve yönlendirmeyi tercih etmektedirler. Bu bağlamda tarih boyunca zaman zaman halkın güvenini kazanmak, politikalarını meşrulaştırmak, mutlak itaat ve desteklerini almak gibi sebeplerle siyasetçiler; daha çok kazanç sağlamak, inandırıcılığını güçlendirmek için tüccarlar; özel bir misyonla fitne ve tefrika için çalışan kirli kişiler; bireylerin ve kitlelerin ilgisini çekip onları etkileyerek maddi ve manevi menfaat elde etmeye çalışan dolandırıcılar, dinî kisve, söylem ve sloganları gelişigüzel ve pervasızca kendi emelleri doğrultusunda kullanarak istismar etmekten çekinmemişlerdir.

Bir mümin için Allah’ın rızası, emir ve yasakları Peygamber Efendimizin konumu ve sünneti her şeyden önemli ve önceliklidir. Bunun farkında olan din istismarcıları, gelişigüzel şekilde Allah ve Resûlü adına cümleler kurmaktan, hükümler vermekten çekinmezler. Böylece bilgisiz insanları etkileyerek onları maddi ve manevi olarak sömürmeye çalışırlar. Bu süreçte Kur’an ve sünneti anlamak için vazgeçilmez olan metodoloji ve ilkeler tamamen göz ardı edilir. Ayetler ve hadisler bağlamından kopartılarak yanlış davranışları meşrulaştıracak şekilde yorumlanır. Parçacı ve ideolojik bir yaklaşımla ele alınan nasslar, maalesef kendilerini özel kılmaya, diğer Müslümanları dışlamaya dahası kendi gibi düşünmeyenlere karşı savaş açmaya dayanak yapılabilir.