Geçmiş Zamanın Peşinde

Bazı yerler, bazı anlar geçmişin izini taşır içimizde. Özellikle çocukluğumuzun geçtiği mekânlarda ve şimdiki zamanın içinde eskiye dair olan o güzel anların özlemini duyumsarız. Nesnelerin birbiri ile bütünleşmiş o hâlini şimdiye uyarlamaya çalışırız.

Hayatın içine baktığımızda geçmişin gölgesinde yaşamaya çalışan bir sürü insan var. O gölgelerin hatırlattıkları ile mutlu olan ve o anılarla yaşamaya çalışan insanlar…

Bazen bir yerde yürürken karşılaştığım üç katlı, tahtadan tarihî bir eve dalıp gidiyorum. Çocukluğumun geçtiği Sultanahmet’te anneannemin, kardeşinin ve birkaç akrabanın birlikte kaldığı o ev aklıma geliyor. Geçmiş zamanın güzel izlerini, bana hissettirdiği o anları hatırlıyor orada buluyorum çoğu zaman kendimi. Her yaz, anneannem ile bu evde kalırdım. Evdeki uzunca yemek masasını, bayramlarda herkesin o masada oturduğunu, büyükçe kapılarını, anneannemin bahçede saclarda pişirdiği katmerleri hatırlarım ve sırada, yemek için beklerken bulurum kendimi. Evin tarihî dokusu her an gözüme çarpar durur. Tavanları, kapı kolları, pencereleri, muslukları, tahta mutfak rafları, bahçesindeki çeşme... Bir yandan hayran olduğum bu evin bir başka yüzü, akşamlar gelir hatırıma. Üç katlı evin büyüklüğü, her odanın içinde başka kapıların olması beni biraz ürpertirdi. Fakat bayramlarda ev çok kalabalık olduğu için korkmaz evin her yerine girerdim. Şimdiki bayramlarla karşılaştırır, o kalabalık hâlimizi anar ve çok özlerim. Bir sürü insanın o eve gelip bayramlaşması hafızamdan asla silinmez. Evdeki upuzun masa ve kalabalık insanların orada yemek yemesi aklıma gelir. Ev kalabalık olduğu için ayrı bir yere masa ya da yer sofrası da kurulurdu. Düğün olduğunda bazen insanlar tabaklarını alıp merdivenlerde yemek yerlerdi. Herkesin tatlı bir telaşı olurdu. Şimdi evlerin bu kadar kalabalık olmayışı beni çok üzer. Bazı akşamlar mahalledekilerle biraz voleybol oynardık. Yanımızdaki evde yaşlı bir çift oturuyordu. Bir keresinde o yaşlı çiftin oturduğu evin camından içeri voleybol topunu atmıştım. En az altı yedi kişiydik, herkes bir anda kaybolup bir yere dağılmıştı. Tek başıma kalmıştım yolun ortasında, hiç unutamam. O anı azar işitmek bakımından korkutucuydu, ama bir yandan da güzeldi yaşanan o dakikalar… Her anı özel olan bu evin bana kattığı çok şey olduğunu düşünüyorum.

İçimizde kırılmışlığın izlerinin, anın içinde kaybolmuşluğun derinliğinin ve bütünü ile kendimizi bulduğumuz geçmişin izlerinin bizi biz yapan şeyler olduğunu düşünüyorum. Hepimiz hayatta asil duyguları arıyoruz. Asil olan zamanın içinde kaybolmak ve onunla bütünleşmek istiyoruz. Yitirdiğimiz bazı duyguları, yaşantıları belki bir sohbetin içinde, geçmişin izlerinde arıyoruz. Ben kendimi çoğu zaman bunu ararken buluyorum; tarihin en güzel yerlerinden biri olan, çocukluğumun geçtiği geçmiş zamanın gölgesinde, Sultanahmet’te.

*“Sonra ansızın o hatıra karşımda beliriverdi. Bu tat Combray’da pazar sabahları Leonie halamın günaydın demeye odasına gittiğimde, çayına ya da ıhlamuruna batırıp bana verdiği bir parça madlenin tadıydı.”

Bu köşe, Marcel Proust’un Geçmiş Zamanın Peşinde adlı eserinden ilhamla hazırlanmıştır.