BİR
FİLM
Sizin küçükken hiç köpeğiniz oldu mu? Benim olmuştu. Hayvanla insan arasında nasıl bir bağ kurulabileceğini görmüştüm. Liseye giderken Sivas’ın Kangal ilçesinin bir köyünde misafir edildiğimiz evin köpeği ile ilgili müthiş bir kurtarma hikâyesi dinlemiştim. Evin köpeği Kangal çok uzakta, tarlada çalışan evin erkeğinin traktörün altında kaldığını hissediyor, evdekileri bir şekilde alıp tarlaya götürüyordu. Hikâyeyi dinlediğimde hiç şaşırmamıştım buna. Anlatılan köpek Kangal’sa bu zaten olağandı. İnsanla köpek arasında müthiş bir sadakat bağı kurulabilir mi derseniz, Hatchi’yi mutlaka seyredin derim. Çünkü gerçek bir hayat hikâyesi bu. 1920’lerde Japonya’da geçiyor. Adı Hatchi olan köpek her sabah sahibi olan profesörü istasyona kadar götürüyor, akşam da aynı yerde bekliyor. Bir gün profesör dönmüyor; üniversitede kalp krizi geçirip ölüyor. Köpek yıllarca o istasyona gidip beklemeye devam ediyor. İnsanın bile göstermediği bir vefadır bu. Köpek deyip geçmemek gerekir.
BİR
AĞAÇ
Ağaçlara şiirler yazılmış, şarkılar bestelenmiş, türküler yakılmış. İnsan var olduğu günden beri ağaçla birlikte bir hayat yaşamış. Kimi ağaçlar için efsaneler söylenmiş; doğruluğuna herkes inanmış. Osmanlı ile çınar arasındaki “bağ”ı hepimiz biliriz. Hani Osman Bey’in gördüğü o rüyadaki ağaç, bir çınar idi, dalları üç kıtaya yayılıyordu. Sonra rüya hakikat olmuştu. Rüyası görülmeyen şey de zaten hakikat olmazdı. İşte yaşı Osmanlıyla yaşıt olduğu söylenen bir çınar ağacı var Bursa’da: İnkaya Çınarı. Uludağ’a çıkarken hemen yol üzerinde bulunan İnkaya Mahallesi’ndeki bu çınarın dalları sadece üç kıtaya değil, on üç koluyla dört bir yana uzanıyor. Türkiye’nin en ulu ağaçlarından biri olan İnkaya Çınarı muhtemelen dünyadaki sayılı ağaçlardan da biridir. Yolunuz düştüğünde altına oturup mutlaka bir çay içiniz.
BİR
KİTAP
Bizim eskiden çok güzel şehirlerimiz vardı. O şehirler içinde insanımız, meydana getirdiği kültürünün içinde son derece mutlu bir şekilde yaşıyordu. Teknoloji ve onun şeytani buluşları bütün silahlarını kuşanıp geldiğinde ise çark birden farklı dönmeye başladı; şehirlerimiz ve içindeki insanlar da değişti. İşte o değişimden önceki zamanları yaşayan Mitat Enç, bu kitapta kendi şehrini canlı hikâyeler şeklinde tablolaştırmış. Ama bu öylesine bir tablolaştırmak değildir; her bir hikâye Türkçenin ölümsüz bir anıtı olarak dikilmiş âdeta. Arı duru bir Türkçe sizi sarıp sarmalıyor kitapta. Uzun Çarşının Uluları, Beş Şehir’le birlikte okunması gereken bir kitap.