İslam dünyasının Batı iklimindeki kenti Zehra, halife III. Abdurrahman’ın yeni hilafet merkezi olarak kalmamış aynı zamanda bilim ve kültür ocağı da olmuştur. Endülüs’ün, çağı aydınlatan bu yüksek kültür ikliminde 937 yılında bir çocuk dünyaya gelir. Bu çocuk, doğduğu Medinetüzzehra’ya nispetle Zehravî olarak anılacak ve araştırmalarının çoğunu bu şehirde yapacaktı. Asıl adı Ebu’l-Kasım Halef b. Abbas ez-Zehravî olan büyük tıp bilgini, alanında yaptığı çalışmalar ve cerrahi aletler icat etmesiyle çağını aşan bir isim olacaktı.
Zehravî, dönemin büyük bilginlerinden İbn-i Cülcül, Ebu Bekir er-Razi, İbnü’l-Cezzar el-Kayrevani gibi isimlerden eğitim alarak kariyerine başladı. Aldığı bu sağlam eğitim ve öğretim ile kendisini çok iyi yetiştiren Zehravî, kısa sürede adından söz ettirdi. Çünkü o sadece tıp alanıyla yetinmemiş, fizik, matematik ve astronomi alanlarında da çalışmalar yapmıştı. Ama kendi döneminde ve sonraki zamanlarda onun adı, yetkinleştiği tıp alanıyla birlikte anılacaktı.
Cerrahinin ayrı bir bilim dalı hâline gelmesi, onun çalışmaları sayesinde olmuştur. Özellikle Orta Çağ’da bilim ve kültürden uzak yaşayan Avrupa dünyası cerrahlığı küçümsüyor, onu sadece kasaplarla berberlerin bir uğraşı olarak görüyordu. Bu alana Batı’da itibar kazandıran Zehravî’yi Batılı bilim çevreleri Abulcasis ve Albucasis olarak anmaktaydı.
Büyük tıp bilgini Zehravî, çağları aşan bilimsel yetkinliğini ve başarısını günümüze ulaşan bin beş yüz sayfalık hacimli eseri Kitabü’t-Tasrif’te şu sözlerle anlatmıştı: “Bildiğim her şeyi, eskilerin kitaplarını dikkatle okumaya, onları anlama arzuma ve bu bilimi kendime mal etmeye borçluyum; eserime tüm yaşamımın gözlem ve deneyimini ekledim. Nihayet, size gereksiz ayrıntılardan kurtarılmış, mümkün olduğu kadar açık ve net bir şekilde anlatılan bilgilerimi ve bütün tecrübelerimi içeren bu kitabı yazdım.”
Zehravî’nin cerrahi alanındaki ünü bir süre sonra halifeye ulaştı. Bunun üzerine halife III. Abdurrahman tarafından saraya davet edildi ve başhekim olarak görevlendirildi. Bu ün gerçekten hak edilmiş bir ündü. Çünkü Zehravî, kendi dönemine kadar cesaret edilmemiş ameliyatları yapmıştı. Bu ameliyatlar için yeni yöntemler ve cerrahi aletler keşfetmişti.
Zehravî Kitabü’t - Tasrif adlı kitabında cerrahi aletlerin hem tariflerini yapmıştı hem de kitabına bu aletlerin resimlerini koymuştu. Kitapta bu şekilde tarif edilen cerrahi aletlerin sayısı iki yüze kadar ulaşmaktaydı. Kitabü’t-Tasrif alanında yazılmış ilk kitaptı ve bu kitapta bahsedilen aletlerin çoğu Zehravî’nin icadiydı.
Bu eser XVII. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa tıp okullarında İbn Sina’nın el-Kanun Fi’t-Tıb adlı kitabıyla birlikte ders kitabı olarak okutulmuştur. Hatta denilebilir ki Kitabü’t-Tasrif İslam dünyasından çok Batı’da ünlenmişti. Özellikle cerrahi ile ilgili bilgilerin yer aldığı kitabın otuzuncu cildi, o dönemde cerrahi alanda yazılmış en kapsamlı ve en modern kitaptı. Kitabü’t-Tasrif, Latinceye çevrildikten sonra hızlı bir şekilde İspanya, İtalya ve Fransa’da yayılmıştı. Artık Hıristiyan prens ve soyluları, hasta olduklarında tedavi için Kurtubalı Müslüman doktorlara gidiyorlar, Batılı hekimlerin pek çoğu çalışmalarında Zehravî’nin bu eserinden alıntılar yapıyordu.
Cerrahi alanında âdeta bilimsel bir devrim gerçekleştiren Müslüman âlim Zehravî, hekimlik alanında da tıp bilimine büyük katkılar yapmıştı.
Zehravî, engin birikimi ve hekimlik kabiliyetiyle o güne dek bilinmeyen hastalıkları detaylı incelemiş ve yerinde teşhisler yapmıştı. Örneğin onun tespitine kadar tek bir hastalık olarak bilinen guatr ve tiroid bezi kanserini ayrı ayrı tarif etmiş kişi olarak tıp tarihinde yerini almıştı.
İdrar yolları hastalıklarında cerrahi yöntemi cesaretle deneyimleyen Zehravî, mesane taşı sorunuyla ilgili zor bir cerrahi uygulamayı dönemin şartlarının çok ötesinde bir vizyonla -ki günümüzde “obstetrike walcher pozisyonu” adıyla bilinen- uygulamayı öneren ilk cerrahtı.
Zehravî’nin ilk defa fıtık ameliyatını gerçekleştirmesi ve bu ameliyatlarda o dönem için çok zor olan anestezi yöntemini uygulaması, kedi bağırsağını vücut içi yaraları dikmede kullanması, toz hâline getirerek karıştırdığı ilaçları hayvan bağırsağından yaptığı kapsüllerle hastalara içirmesi çağının çok ötesindeki hamlelerdir. Özellikle günümüzde modern tıpta kullanılmaya devam eden ve İngilizce olarak “catgut” diye bilinen hayvan bağırsağından yapılan steril ameliyat iplikleri, X. asırdan günümüze ulaşan Zehravî’nin tıp dünyasına bir armağanıdır.
Zehravî’nin dehası, çürük dişlerin kırılmadan çekilebilmesi için kurşunla doldurulması fikrini ortaya atan ilk doktor olmasında bile kendisini göstermektedir. Çünkü bunu gerçekleştirdiği devir X. yüzyıl koşullarıydı.
Tıp tarihinde kanamanın durdurulması konusunu Ambroise Paré’den beş yüz yıl önce ve kanaması yüksek olan hastayı sırtüstü bir masaya yatırıp ayaklarını yükseltme yöntemini bulduğunu söylenen Friedrich Trendelenburg’dan da bin yıl önce tıp bilimine kazandıran kişi Müslüman bilgin Zehravî idi.