Şubat soğuğu. Sokaklarda insanlar, bir yerlere yetişiyorlar. Kar hızlı hızlı yağıyor, sanki acelesi var. Yalnızca kar yağarken aldığım kış kokusunu içime çekerken gözüm karşı camideki kalabalığa takılıyor. Avludan taşacak kadar çoklar ama çıt çıkmıyor. Merakla caddeyi geçiyorum. O sırada omuzlardaki tabut, kalabalığı yararak geçip gidiyor. Tam bu an; tabut önde, üzgün ama huzurlu kalabalık arkada yürürken ben o âna gidiyorum. Temmuz ayına. Ölüm haberini aldığım güne.
O gün, hayatımın en sıradan günlerinden biriydi. Beyaz berrak bir ruh dünya sürgününü tamamladı ve gitti. Ustam, rehberim, hocam… Artık bu âlemde değil. Peki ya ben? Hayatımda iyi olan ne varsa onun güzergâhını izlemeyle elde etmiştim. Ben ne kadar öğle sıcağı isem o, o kadar ikindi ferahlığı, ben ne kadar kömürsem o öylesine pırlanta. Ben ne kadar yanlış isem o, bir o kadar doğru. Kaybolası yolda önde giden rehber.
Onu tanıdığımdan bu yana yirmi beş yıl geçmiş. Yirmi beş yıl öncesi... Sekizimde bir çocuğum. Onun evinin avlusunda… Gül bahçesi içinde mütevazı bir taş ev. Eve giden yolda o. Kocaman, heybetli. Belki de en büyük hikmeti merhameti. “Hâlim olmalı” diyen sözleri. Ben buraya bir kere geldim, artık gelmeme imkânım yok. Onu bir kere sevdim artık sevmemeye rızam yok.
Geçmişe döndüğümde orada öyle çok anım var ki. Minik ellerimle annemin elinden tutuşum. Sokakları tanıyışım, gezindiğim yollar… Gitmenin ve gelmenin zor oluşu. Sanki bir sarmaşık da sarıp sarmalamış beni. Gerçek bir ustanın yolundan gitmeye çalışmak nasıl bir nimettir buraya kaçıncı gelişimde anladım kim bilir? Bana göremediklerimi göstermiş. Sorunca cevaplamış hem de konuşmadan. Bu kadar çok insan nasıl burada mutlu olabiliyoruz, hepimizi nasıl da dizinin dibinde topluyor bunu fark etmiş, ettikçe şaşırmışım. Burada günler ve geceler yumuşak. Zor hayatların acılarına, sayısız batıp çıkmalarına güç toplamak için teselli bulma merkezi. Hayatın mola yeri. Burası hepimizin ortak durağı. Çünkü “İyi olan her şey herkes ile ortaktır.” Şimdi hepsinin yok olduğunu düşünecek gibi oluyorum ve hâlden hâle giren ruhum yüreğimin derinliklerinde bir ferahlık duymak istiyor.
Yas tutmaktan korkuyorum. Yas tutmak zaten kabul etmek. Her şeyi tümden yanlış yapmaya meylim olan şu dünyada korkunç bir sızı yayılıyor içime, rehberim, hocam olduğu için. Sonra bir ferahlık çünkü bilirim, emaneti daha iyisine teslim etmeden gitmez. Benim için yeni bir bekleyiş aralandı. Şimdi bulacağım “Hangi suyun sakasıyım?” İçimdeki dalgalı denizi dindirmek için durağımı belirleyeceğim. Emanet yerine teslim olacak ve ben gülü olacağım bağda tekrar açacağım.