Kuş Olmak İstiyorum Anneanne

“Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Kuşkusuz bu, Allah’a göre kolaydır.”

(Hadîd, 57/22)

Her şey sıcağıynan, derdi anneannem. O yüzden şimdi yazmalıyım gördüklerimi, hissettiklerimi. Her şey sıcağıynan. Sıcak demişken, bu sabah evdeki tüm musluklardan sıcak su akıyordu. Gökhan’a anlattım, onun evinde de durum aynıymış. Belediyenin yeni hizmetlerinden biri mi acaba? Onların da anneannesi her şey sıcağıynan, demiş demek ki. Hava da çok sıcak. Bunaltacak kadar sıcak. Ama bunalma günü değil bugün. Çılgınlık günü. Küçük bir çılgınlık. Uçacağım bugün. Uçmayı öğreneceğim. Pilot ol, derdi anneannem. Olmadım. Ama uçmayı öğreneceğim. Bir gün onu da uçuracağım. Uçmayı Gökhan’dan öğreneceğim. Gökhan, helikopter pilotu. Bugün senin için uçacağım anneannem. Aklın havada, derdin bana hatırlıyor musun? Ayaklarımı yerden kesip aklımın olduğu yere çıkacağım. Gökhan, helikopteri nasıl çalıştırdığını anlatıyor. Ayakları pedalda. Hani ayaklarımız yerden kesilecekti Gökhan? Gökhan beni dinlemiyor. Bir sürü yabancı terim kullanarak anlatmaya devam ediyor. Motor çalıştı. Gökhan’ı duyamıyorum ama o hâlâ konuşuyor. Hararetli hararetli konuşuyor. Onu dikkatli dinlemeyip çevreyi seyrettiğim için bana kızıyor da olabilir. Sen kızma anneanne, tamam pilot olacağım. Söz. Helikopter hareket etti. Araba gibi gidiyor. Şimdi havalandı. Çok havalı. Gökhan, pilotların şahı mısın oğlum sen? O benden daha heyecanlı. Sanki ilk defa uçuyor. Her uçuş ayrı bir heyecan verir, diye bağırıyor. Yanımızdan yöremizden kuşlar geçiyor. Anneannemi özledim. Bunu yazarsam ağlar. Sil. Köyü özledim. Köy kokulu anneannem. Anneannem köy demek. Köy, anneannem demek. Buna da içlenir. Sil.

Oğlum, senin niyetin pilot olmak falan değil turist olmak anlaşılan, dedi Gökhan. Bilmiyorum Gökhan. Uçmak istiyorum. Kanatlara ihtiyaç duymadan. Teknik bilmeden. Pilot olmadan. Basmadan pedallara. Motoru çalıştırmadan. Ezbere. Rastgele. Gökhan omzumu dürterek, bak, dedi. Baktım. Yanımızda büyük bir kuş süzülüyor. Hep kuş olmak isterdi anneannem. Kuş gibi uçmak. Durup bir gülün karşısında; sevincini, kederini şakımak. Büyük kuş süzülüyor. Kartal, dedi Gökhan. Bence şahin, dedim. Sen misin pilot, ben miyim? Ben hep görüyorum kuşları. Senden daha iyi tanırım, dedi. Pilot kaprisi mi bu? Tamam Gökhan sen daha iyi bilirsin. Gökhan kuşu takip etmeye başladı. Saçmalama, dedim. Dinlemedi. Dinler mi? Dümen onun elinde, istediği tarafa kırar. Helikopterin dümeni yok. Her neyse. Neticede pilot o. Yarım saat oldu hâlâ kuşun peşindeyiz. Nihayet yere indiğini gördük. Biz de inişe geçtik. Neden iniyoruz, diye sordum Gökhan’a. Kuşu bulacağız, dedi. Diyecek sözüm yok sana Gökhan. Peşinden gidilecek en son varlık kuşlardır. Çünkü gidemezsin. Gitsen varamazsın. Varsan bulamazsın. Bulsan tutamazsın. Ama Gökhan dinlemez. Çünkü delidir, ne yapsa yeridir. Etrafı dağlarla çevrili düz bir ovaya indik. Bilgisayarımı kolumun altına sıkıştırdım. Ne olur ne olmaz. Başına bir iş gelirse uçuş notlarımı anneanneme okuyamam. Her yer yemyeşil. İleride bir sürü koyun, kuzu var. Me’lemeler ve çan sesleri bir senfoni orkestrası kadar lezzet verebilir dinleyenlere. Biz dinlemedik. Helikopterden iner inmez yürümeye başladık.