Hayatı, Hüznü ve Sevinciyle Paylaşmaya…

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması

ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de

O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir.”

(Rûm, 30/21)

Ölüm, hayatı sıfırlıyor. Ardında sadece hatıralar bırakarak planlanmış işleri, ertelenmiş buluşmaları, söylenenleri, söylenmeyenleri her şeyi sıfırlıyor.

Arkadaşımın büyükbabası vefat etti, taziye için evlerine gittim. Hacı Sevim teyze, “Ah kızım, gitti Ahmet amcan ah!” diyerek karşıladı beni, “Pek severdi sizi. İçim yanıyor kızım.” diyerek gözyaşlarını sildi. “Elli beş yıldır beraberdik, hiç mi kırılmadık, hiç mi küsmedik, yok yok kızım, bak herkes şahit, bizim hanemizin şenliği bir başkaydı. Ahmet amcan çok kıymetliydi, çok…” Evet, herkes şahitti bu ailenin huzurlu ortamına. Ayşe ile çocukluk arkadaşıyız, babaannesinin sofrasına çok oturdum, aşlarını çok yedim. Ta küçükken fark ederdim bu evdeki huzuru, sanki herkesin sesi belli bir ölçüye ayarlıydı, sanki herkes bir duvarın arkasında sınırını aşmadan dururdu. Sonraları büyüdükçe anladım bu hanedeki ilişkilerin temelinin sağlam olduğunu. Sevgi, saygı, merhamet ve anlayış ile bağlıydı herkes birbirine. Ahmet amca rahmetli, mahallede ve akrabalar arasında görüşüne itibar edilir, sözü dinlenir biriydi. Oğulları evli barklı koca insanlardı yine de babalarının yanında oturmalarına, kalkmalarına, konuşmalarına özen gösterirlerdi. Saygıda kusur edeceklerinden değil de öyle görüp öğrendiklerinden. İletişimleri de çok kuvvetliydi, ailedeki küçük büyük herkesin hangi konuda ne düşündüğü önemsenirdi.

Sadece Ahmet amcaların değil evlatlarının evleri de huzurluydu, sevgi ve saygının büyükten küçüğe tevarüs ettiği hanelerdi bu evler. Aslında Anadolu’da sayıları çoktur böyle evlerin lakin tartışmaların, kavga ve gürültünün sesi o kadar çok çıkıyor ki insan bütün evlilikler çatırdıyor sanıyor, hiç kimse geçinemiyor diye düşünüyor. Hâl böyle olunca da bekârların gözü evlenip yuva kurmaktan korkuyor. Bireyselliğin daha da belirgin bir hâl aldığı günümüzde insan ilişkilerinde görülen güven kaybı ve ahlaki yozlaşma da insanların evlilik ile ilgili düşüncelerine maalesef olumsuz etki ediyor.

Ahmet amca ile Sevim teyzenin evliliği sağlam bir temel üzerine inşa edilmiş, İslam’ın insanlara tavsiye ettiği aile modelinin bir numunesidir aslında. İslam, kadın ve erkeği duygusal ve fiziksel açıdan birbirini tamamlayan bir bütünün iki parçası olarak görür. Bütünlüğün sağlanması için uygun kişi ile evliliği, güç yetirebilenler için tavsiye eder. Kur’an-ı Kerim, evlilikte kadın ve erkeği birbiri için elbise olarak niteler. Bu çok veciz bir nitelemedir. Elbisenin en temel özelliği insanı korumasıdır. Bu tasvirle dışarıdan gelebilecek her türlü etkiye karşı bedeni örten elbise gibi eşlerin de birbirlerini maddi ve manevi anlamda sarıp sarmalaması, koruması, ayıp ve kusurlarını örtmesi istenir. Bu açıdan bakıldığında vasıflarına uygun inşa edilmiş bir evlilikte eş, paha biçilemez bir kıymete sahiptir. Kendisiyle hayaller kurulan, huzura kavuşulan, sevilen, sayılan, güvenilen kimsedir eş; el ele verip zorlukların üstesinden gelinen yârdır, yârendir eş.

Bu noktada evliliğin kalıcılığını ve mutlu bir şekilde devamını sağlayacak en önemli şey, hayat arkadaşı olacak eş seçiminde isabetli davranmaktır. Çünkü bir gömleğin ilk düğmesinin doğru iliklenmesi gibi sonraki aşamalarda ortaya çıkması muhtemel her türlü sıkıntı, bu ilk adımla alakalıdır.

Sosyal seviye, toplumsal statü, ekonomik imkânlar, hayata bakılan pencere, dinî algı ve yaşayış biçimi, gelecek ile ilgili planlar ve beklentiler açısından derin farklılıklar üzerine kurulan bir yuvanın uzun süre devam edeceğini düşünmek hayatın gerçekleri ile pek örtüşmemektedir. Hayatın temel konularındaki fikir ayrılıkları evliliğin ilk yıllarında olmasa bile ilerleyen zamanlarda mutlaka büyük kırılmalar yaşanmasına sebep olur. Başta bunları etraflıca düşünerek karar vermek ise uygun olandır. İslam hukuku profesörü İbrahim Çalışkan’ın şu tembihi evlilik öncesinde istişare etmenin önemine dikkatimizi çekmektedir: “Bir mal alırsınız kötü çıkarsa gözün kör müydü, derler. Bir evlilik yaparsınız ve huzursuzluk baş gösterirse kulağın sağır mıydı, derler.” Özellikle duygusal yoğunluğun fazla olduğu bir dönemde doğru karar verebilmek adına aklıselimin tavsiyelerini duymaya çabalamak gerekir. Evlilik de dâhil atılan her adımda kusursuz bir sonuç elde etmek elbette mümkün değildir ama riski en aza indirmenin yolu evlenecek kişinin, aile büyükleriyle ve iki tarafı da tanıyan kişilerle fikir alışverişinde bulunmasıdır.