Pençen de aylarca uyudu mu?
Kürküne yıldızlar düşer mi?
Oğul aldık ruhundan
Uzak ormanları kuvvetinle sınadık
Erişemedi gökler ihtişamına
Buryatlar–Ayı’nın Şarkısı
Çocukluk ve hayvanlar bahsinde zihnimi biraz kurcaladığımda, aklıma kazınmış en ilginç hatıraların ayıların başrolünde olduğu bazı hususi an’lara tekabül ettiğini fark ediyorum. Nihayetinde dans eden ayılara bugün ancak rüyalarda tesadüf etmek mümkün olsa da bir zamanların çok meşhur sokak eğlencesinin adı ayı oynatmak idi. Burnundaki halkası, ayağındaki zinciri ve belindeki ipli tasmasıyla mahalle aralarında dolaştırılarak vahşi doğasına aykırı şekilde dans ettirilen masum ayıların bu garip hâllerine çocuk aklımla fena hâlde üzülürdüm. Yine de büyülenmiş gibi hayranlıkla izlemekten alıkoyamazdım kendimi; evet merakımı ziyadesiyle celbelerdi. Eline verilen sopayla iki ayağının üstüne dikilerek gerdan kırması istenen dişleri ve pençeleri sökülmüş ayılar, ait olmadıkları sokakların tek eğlencesi olmuşlardı işte. İnsanoğlu ölüm gibi acımasız, ne ki ormanlar çok uzaktaydı.
Oynatıcının elindeki tefle seyircilerden bahşiş bekleyerek yaptığı bu meşum nümayişin kökenleri, annesinden zorla çalınan yavru ayıların daha çocukken kızgın sac üzerinde bekletilmiş ayaklarından yükselen acının resmini işaret ediyordu bize. Bunu bilmemiz imkânsızdı elbette. Ayı oynatıcılarının acı çektirerek öğrettikleri dansın, çalınan tefin ya da müziğin etkisiyle hiçbir ilgisi yoktu aslında. Ahalinin gülüp eğlendiği bu grotesk gösteri acıyla hareket eden, canı yanan, postunun içinde kendine yabancılaşmış vahşi bir hayvanın öğrenilmiş çaresizliğinden ibaretti. Ayının burnundaki halkayı çekerek komutlarını zorla uygulatan ayı terbiyecisinin elindeki o zilli deften çıkan ses, etrafta çınlayan kahkahalar eşliğinde ayının acısına basa basa büyüyen bir varoş şenliğine dönüşüyordu. Balkanlar, Hindistan ve Türkiye’ye özgü bu tuhaf eğlence türü neredeyse tarihe karıştı artık. Zincirlerin tuzağından kurtulup ormanların koynuna geri döndü ayılar. İnsanoğlu ne acımasız!
Barış Manço’nun 1992 yılında müzik listelerine üst sıralardan giriş yapan çocuk-yetişkin şarkısı “AYI”, sokaklardaki ayı oynatma geleneğinin son demlerine denk gelmişti. Manço’nun mahkeme salonu mizanseniyle hâkim huzurunda söylediği şarkısındaki; “hayvan sevgisi tabii ki lazım ama her şey karşılıklı / ben seni seveyim sen de beni say ki bozulmasın ağzımızın tadı” cümlesinin akabinde azalmaya başlayan bu anlamsız sokak geleneği, devam eden yıllarda sert tedbirlerle bir daha hayat hakkı bulamayacak şekilde yok edilecekti. Ayıyla ilişkimiz, buradan hareketle, aslında gündelik hayatta kullandığımız deyim ve atasözlerine yansıdığı biçimiyle de her daim olumsuz ve soğuk bir düzlemde ilerlemiş nedense. Ayının kültürel varlığına simgesel değerler atfedilen uzak-yakın coğrafyaların aksine Anadolu topraklarında kocaoğlan namıyla bilinen bu kürklü hayvan, hakaret, yerme ve aşağılama cümlelerinin öznesi olmaktan kurtulamamıştır. Atalarımızın ayılarla karşılaşmalarındaki olumsuz tecrübeleriyle şekillenen ve folklora da yansıyan yaygın kültürel bakışın, kızgın, saldırgan, öfkeli gibi sıfatlarla anılan kocaoğlanların ormanlardaki sınırlarının ihlal edilmesine bağlı olarak girişilmiş kavgalarla ilişkili olduğu söylenebilir. Ayılarla başımız hiç hoş olmamış gibi görünüyor. Kadimde güçlü yiğitlerin aldıkları “ayıboğan” mahlasını da aynı bağlamda değerlendirebiliriz.
Ormanın Ruhundan Gelen
Hayvanlar âlemi içinde ideal yetenekleri simgeleyen, süratli koşusu, acımasız gücü, iyi koku alışı, tırmanış kabiliyeti, usta yüzücülüğü, sert pençeleri, dev cüssesi ve dayanıklılığıyla hayranlık uyandıran bir ihtişama sahip ayılar balık, meyve, bal gibi rafine gastronomik zevkleri olan, ormanın ruhunu taşıyan, kışları derin uykuya dalarak baharı bekleyen, koruma içgüdüleriyle meşhur, Afrika dışında her yerde rastlayabileceğimiz, doğanın en çevik avcıları arasında yer alırlar. Oyuncağına şefkatle sarılıp uyuduğumuz, bu sevimli ve korkunç hayvanların doğal düşmanları yoktur. Doğrudan insana karşı bir saldırma eğiliminde olmayan, insandan kaçmayı tercih eden ayılar, yalnızca tehlike altında olduklarını hissetlikleri anda, kendi yaşam alanlarını savunmak ve yaklaşan tehdidi bertaraf etmek maksadıyla harekete geçerler.