Zaman, daima insanın en temel meselesi olmuştur. Göz açıp kapayıncaya kadar diye nitelenen ömür, zamanın karşısında hep yenik düşmüştür. Zaman, büyük boşlukta yalnızca haşmetiyle değil insana hissettirdiği acizliğinin farkına varma durumuyla da öğretici sıfatını hep elinde tutmuş, evrenin pes etmeyen öğretmeni sıfatını almaya hak kazanmıştır. Yalnız varlığın değil sözün de konusu çoğunlukla “zaman”dır. Metinde doğrudan adı geçmemiştir belki. Hatta anlatı bambaşka konuların içinde yüzüyordur. Buna rağmen edilen söz, zamana karşı direncin kalesidir. Bu nedenle daha ilk yazılı metinlerde ondan bir iz bulmak mümkündür. Orhun Abideleri’nde hükümdardan çok bir ağabeyin içlenişinde zaman erkence karşımıza çıkar. Kül Tigin Anıtı’nın kuzey cephesinde “İnim Kül Tigin kergek boldı. Özüm sakındım. Körür közüm körmez teg, bilir biligim bilmez teg boldı. Özüm sakındım. Öd Tengri yaşar. Kişi oglı kop ölgeli törümiş. Ança sakındım. Közde yaş kelser tıda köngülde sıgıt kelser yanduru sakındım. Katıgdı sakındım.” yazar. Çağının duyuru panosu olarak kabul edilebilecek bu yazıtlarda küçük kardeşi dünyaya sıra gözetilmeden veda etmiş bir ağabey vardır. Kül Tigin’in ölümü yalnız kardeş acısıyla yüreğini yakmaz. Düşünceye daldırır ağabeyi. Gören gözler görmekten, bilen akıl bilmekten men edilmiştir sanki. “Kendim düşünceye daldım.” der. İnzivanın habercisi olan bu cümle, insanın mutlak yalnızlığına işaret eder gibidir. Niye mi?
Niye yalnız ve acizdir insan? Yine cevabı onun sesinden duyarız. Çünkü zamana Tanrı hükmeder. O uzun ve sonsuz yolculukta hakiki olarak var olan tek şey Yaratıcıdır. İnsansa daha en baştan misafir olarak dünyaya gönderilmiş, hep ölmek için türemiştir. Bu nedenle düşünceye dalar. Ne gözden dökülen yaşların ne de gönülden gelen hüznün faydası olur. Bu sarsıcı bir düşüncedir. Tanrı’nın sahip olduğu bir şeydir.
Söz söyleme yarışında epeyce mahir olan divan şairleri de zamanın elinden tutar ve dinleyicisine uzatır bir diğer eli. Nabi coşkun dilini savurarak “Cevr-i zamâneden gilemend olma Nâbiyâ / Kangı celâl var ‘akabinde cemâli yok.” der. Yani kendine seslenir bu kutsal bilgiyi aktarmak için. Der ki; Ey Nabi, zamandan, zamanın zulümlerinden şikâyet etmemelisin. Bir hışımla gelen ve zulümle dolu görünen zaman ardından güzellikleri getirecektir. Kur’an’da zorluğun ardından bir kolaylığın olduğu da müjdelenmiştir. Nabi’de de bir isyandan çok teslimiyet görülebilir. Tıpkı Kül Tigin’in ağıdını yakan ağabey gibi.
İlk yazılı anlatılarda güzel söz söyleme iddiasından uzak hatta acıyı duyurmak ve bu vesileyle paylaşmaktan çok zamanın yenik düşürülemeyeceği bilgisine ulaşılır. İnsan için daha en başta kabullenilmiş bir yenilgi belki de “yenilgi yenilgi büyüyecek olan zafer” vardır. Yüzyıllar geçtikçe şiir de değişir söz söylemenin edipçe niyeti gibi. Kimisi de zamanın içinde iktidar telaşına girer. Nefi: “Hâlâ benim ol sâhir-i üstâd ki yokdur /Bir bencileyin şâ‘ir-i garrâ-yı zamâne” der. Şair büyücü olarak nitelendirir kendini. Maharetlidir. Kendinden daha parlak bir şair göremez.
Zaman tarifi de anlamı gibi iki uca sığdırılamayan bir kavramdır. Ne kadar çabalarsa çabalasın şair, tanımdan çok zamanın içindeki konumunu belirlemeye ve hatta başka şairlerle kıyaslamasını yaparak yerini korumaya çalışır. Benliğini yüceltmesi yetmez, başka şairin de yerini bulur ve kıyas yapar. Bu noktada Neşati’ye kulak verelim:
Örfî-i mû‘cîze-perdâz-ı zamânem ki ider
Şi‘rüme reşk ü hased nâdire-sencân Fehîm
Yaşadığı zamanın mucizeler söyleyen Örfi’si güzel söz söylediğini teyit ettiği Fehim’in bile kendisini kıskandığını düşünür. Zamanın içinde rakip tanımayan, bir başka şairden çok zamana karşı başkaldırı sayılabilecek mısralardır bunlar.
Na’ili-i Kadim Divan’ında seslenir:
Misâl-i mugbeçe vü pîr-i mey bu meclisde
Zamân olur ne cevân u ne ihtiyâr kalur
Zaman, meclise benzetilen bu dünyada yaşayanlardan ne meyhaneciyi ne de çırağını o an oldukları gibi ne genç ne de ihtiyar bırakacaktır. Bu kişiler nasıl ki dünyadan göçüp gidecekse bütün insanları da aynı son beklemektedir. Dünyevi tatlar bitecek kalanlar da düşünceye dalacaktır.
Zamana karşı söz söyleme telaşı, zamanın içinde kalma hatta zamanı aşma arzusu şairleri başlangıçta ilan edildiği gibi zaferi müjdeleyen yenilgiden uzaklaştırmış görünür. Her söz ustası, ben de yaşadım demeye çalışır. “Ben de yaşadım, hatta sizden fazla” demek ister. Fakat öyle olmaz, zamana yalnızca Tanrı hükmeder. İnsansa şaşar kalır.