“Nereye kaçıyoruz, niye koşuyoruz, ne oldu, hay Allah, sorun ne?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, anlamadınız neyin alarmı bu.
Öncelikle şunu söylemem lazım, başlığa “kaçın, koşuun” diye yazan benim ama alarmı veren ben değilim aslında, Allah. Bir peygamberinin dilinden sesleniyor bizlere: “Hemen Allah’a kaçın! Ben onun katından size gönderilmiş açıkça uyaran bir elçiyim.” (Zariyat, 60/50.)
Kaçış bir noktadan başlar ve bir başkasında sona erer ya, Allah’a kaçışın da bir başlangıç noktası olması lazım. Mesela inkârdan, şirkten, isyandan, zulümden, tasadan, bütün bunların varlık katmanlarında oluşturduğu kirlenmelerden, yozlaşmalardan, bozulmalardan başlayabilir O’na kaçış. Tabiatımıza uymayan, uymadığı için de hayatımızın içine aldığımızda üzen, inciten, örseleyen her hâlden, düşünceden, akımdan, eylemden, söylemden… Kendini bu koca âlemde tek başına hissettiğinde, bir zerre kadar bile değerinin olmadığı düşüncesi içini kemirdiğinde, kana yayılan zehir gibi karamsarlık, umutsuzluk, çaresizlik hissi, sinsice benliğini kuşattığında firar zamanı geldi demektir. Çok mutlu, neşeli bir zaman da aslında kaçış için harika zaman; neden sadece üzen hâllerden dolayı Rabb’e firar edelim ki? Mutluluk, huzur, sürur veren hâlleri bahşeden Rabbimize şükrümüzü iletmek de firar için hakikaten güzel sebep.
Agâh olalım; bu kaçış sıvışma tarzı, edilgen bir yok oluş hâli değil. Sorumluluklarından ve sorunlarından bunalmış birinin umarsızca etrafından silinişi hiç değil. Dinlenmek, güç toplamak, kendine gelmek, kısaca fabrika ayarlarına dönmek isteyen birinin, üzerine alaz alaz gelen tasalara verdiği bir “es”, hepsi bu. Durulmuş, arınmış, güçlenmiş, kendisini firara sürükleyen her neyse onunla mücadeleye, kabule hazır hâlde, durum neyi gerektiriyorsa onu gerçekleştirmeye kararlı şekilde hayata dönüş, kaçışın bitiş noktasını teşkil eder.
Peki, kaçış kapıları nerede diye sorarsan, cevap şu: Kalpleri gerçek manada huzurlu eylemenin yegâne yolu (Ra’d, 13/28) zikrullah, düşüne düşüne, ağır ağır bir okuyuşla zikrin âlâsı Kur’an’la hemhâl olma, göz nuru namaz, bir gönül almak, bir küçük iyilik… Firarın çok yolu var anlayacağın, sen kendin de yeni yollar açabilirsin. Yine de en yakın, erişimi en kolay firar kapısının namaz olduğunu akılda tutmak gerek. “fefirrû..” dendi ayette, en baştaki “fe” kaçışa “hemen, derhal” vurgusu kattığına göre namaz da hemen kaçmanın en güzel yollarından biri denebilir pekâlâ. Hem bu “firar” emri, bir peygamberin dilinden verildiğine göre kaçış yollarını bir peygamberden öğrenmekte fayda var. Hz. Peygamber’in sıkıldığında, bunaldığında, yorgun hissettiğinde, sevindiğinde namaz kılmasını hatırlayarak sen de iki arada bir derede namaza duruver. Onca işinin arasında maşukunu bir anlığına görebilmek için fırsat yaratan âşık gibi kaçıver namaza, namaz kapısını kullanarak koşuver Rabbine. Onu da ben söylemiyorum, kendisi buyuruyor. Mağfirete, huzura, cennete kaçış yavaş olmamalı:
“Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için koşuşun!” (Âl-i İmran, 3/133)
Acele etmek lazım, zira dünya oyununun ne zaman biteceği, ne zaman “game-over” olacağımız belli değil. Arkada tehlike büyük, oyun hiç bitmeyecekmiş gibi hissetme! Daha da kötüsü dünya oyununu gerçek hayat sanma riski çok yüksek. Bir de oyunun ayrılmaz parçası olarak “sanal âlemi” hakikat addedip dalıp gitmen, yanlışa sapman için uğraşıp duranlar var. İşte bütün bu koşullarda hızlıca, koşa koşa, coşa coşa Allah’a firar ediversek hep beraber…
Hazır, Kur’an ayı ramazan geldi diye “sanal âlemi gerçek sanıp ona dalıp gitmen, yanlışa sapman için uğraşıp duranlar” bağlanmış, zapturapt altına alınmış, ramazanın özünün özü Kadir Gecesi gelesi olmuşken kaçış havasına girmenin vakti çoktan gelmiş diyelim mi? Rahmete koşarak kaçarken ihtiyacın olan ekipman, ayetin devamında anlatıldı, ben hızlıca özetleyivereyim. Yalnız koşu ekipmanı biraz ilginç; bir kısmı alınacak, bir kısmı bırakılacak şeylerden oluşuyor. Günahları ve günahta ısrarı, öfkeyi, kini bırakmak; affetmeyi, tövbeyi, istiğfarı, sahip olduklarını her koşulda paylaşmayı da almak gerek. Elbette yaşadığımız şu günlerde Rahmet-i Rahman’a kanatlanarak uçan binlerce bebeğin, çocuk ve kadının haberi günbegün ekranlarda akıp gider, cennet Gazzeli masumlarla dolup taşarken… Yapamadıklarımız, mani olamadıklarımız için bağışlanmaya olan ihtiyacımız arttığı için, koşuşturmamızın da hızı artmak zorunda.
Evet, bütün bu koşullar altında olsa bile yolluk hazır, biz de hazırız. Haydi o zaman firara, haydi cennet koşusuna. Huzura, sükûna, rahmete, mağfirete, cennete doğru sefayla yol almaya…