Acı Su ile Ölümsüz Tutku Arasında; Çikolata’nın Tarihi

Aztek İmparatoru II. Montezuma, çok uzaklardan ülkelerine gelen tuhaf misafirine toprak bir kap içinde geleneksel içecekleri olan kakao suyundan ikram etmiş, ikramın tadını oldukça acı bulan Cortes ise içine biraz şeker ekleme teklifinde bulunmuştu. Çikolatanın hikâyesinin başladığı ilk an böylelikle mühürlenmişti.

Bilinen en evrensel tat; adının anılması bile varlığını tahkim ediyor. Tutkulu, kışkırtıcı, şöhretli ve cezbedici. Antioksidanlar açısından zengin, yoğun, keskin, kıvamlı. Dişlerinin arasında çatırdayıp sıcak ırmaklar gibi boğazına akan, ağzında erimeye başladığı anda kanına karışan, rayihası rüyayı hatırlatan o lezzet. Damağından ruhuna uzanan gastronomik bir yolun habercisi; çikolata. Kokusu, aroması ve tadıyla kadınlardan, çocuklardan başlayarak bilinen dünyayı fethetmiş, ana vatanında değilse bile cazibe merkezi sayıldığı yerde (Avrupa) ayniyle şu tabirle anılmıştır: “Dünyanın yerel tatlısı.” Çikolatanın şöhreti iki asırdır dünyayı dolaşıyor. Ayak bastığı her yerde aynı tutkuyla sevilerek tadına varan herkesi tiryakisi hâline getirmiş, halkın ve burjuvazinin ortak zevki olmayı başarmış bir yiyeceğin hülasası. Fildişi Sahili’ndeki çocuk kakao işçilerinin tadından bihaber oldukları çikolatanın yüzyılı arşınlayan acı tadının uzun tarihselliği asıl meselemizdir aslında. Brezilyalı şair Helio Polvora’nın çığlığında saklı o soneler mesela; acı içki, acı meyve, acı su! Namıdiğer kakao. Öyle diyor şair: “Kakao! acılarımızın meyvesi.” Kakao, çikolatanın başlangıcı.

Osmanlı ülkesinde çikolatayla ilk karşılaşmanın tahrir defterlerine “tabir olunan baharlı kahve makulesi” tasviriyle geçmesi, kahve muadili bir ürün olarak anlaşılmış olduğunu gösteriyor. Aslında çikolatanın kahveye rakip olması düşünülemez ama kakao ağacından elde edilen çekirdeklerden yapılan çikolata, uzun gastronomi deneyleri sonrasında XIX. yüzyılda bulunan klasik katı formuyla dünyamıza girmeden hemen önce içecek olarak sıvı hâlde tüketilen, hatta tıp alanında ilaç olarak kullanılan bir Yeni Dünya nimetiydi. Tarihsel izleri dört bin yıl önceye, Amerika’nın eski uygarlıklarından Olmecler’e ve Maya kültüründeki “cacahuaquchtl” olarak telaffuz edilen kakao ağaçlarında yetişen kavun benzeri meyvenin içindeki tohumların değerli ticari eşya olarak kullanılmasına kadar uzansa da Azteklerin bu meyvenin çekirdeklerinden yaptıkları, bir tür baharatlı sıcak çikolata olarak adlandırılabilecek törensel içecekleri “zokolat” (xocolatl), Yeni Dünya’ya ayak basan İspanyolların çikolatanın varlığına dair duydukları ilk ilginç hikâyeydi.

İstilacılar buraya altın için gelmişlerdi ama ceplerinde İspanya’yı yüz yıl boyunca ihya edecek en az altın kadar değerli bir mucizeyle geri döneceklerdi; kakao çekirdeği. Galeano’nun şiirsel efsanesini hatırlayabiliriz: “Tanrılar orada, yukarılarda, yoğun iksirin tekelini ellerinde tutuyorlardı ve biz insanlar bunu bilmemeye mahkûm edilmiştik. Quetzalcoatl onu çalıp Tolteklere verdi. Diğer tanrılar uyurken o birkaç tane kakao tohumunu aldı, onları sakalının arasına gizledi, uzun bir örümcek ağının ipini kullanarak yeryüzüne indi ve tohumları Tula şehrine armağan etti. Prensler, rahipler ve savaşçı komutanlar Quetzalcoatl’ın armağanını gasbettiler. Sadece onların damakları bu tadı tatmaya layık oldu. Gökteki tanrılar çikolatayı ölümlülere yasaklamışlardı; yerin sahipleri de onu bayağı ve kaba insanlara yasakladılar.”

Acının Dayanılmaz Tadı

Kakao ağacına yakıştırılan “tanrıların yiyeceği” anlamındaki Latince adlandırma “theobromo cacao” elbette bir rastlantı değil. Söz gelimi Azteklerin kakao tozundan imal ettikleri içeceklerine “acı su” ismini vermelerindeki sır da aynı zamanda çikolatanın uzun hikâyesini anlatıyordu bize. Çünkü kakaonun özündeki acılığı alarak onu tatlı çikolataya dönüştürecek tarihsel serüvenin ilk durağı burasıydı. Her şey böyle başladı. Acı su zokolat, önce Kolomb, ardından Cortes’in kakao çekirdeklerini Avrupa’ya taşımasıyla bal çeşmesi çikolataya dönüşecekti. Elbette bugünkü yaygın şöhretine ulaşıncaya kadar birçok badire atlatarak yerini bulmaya çalışırken yaşananlar da çikolatanın o dayanılmaz tadına dâhildi.