Matematik öğretmeni Azmi Hoca, diğer hocalara benzemezdi. Hayat onun için sanki rakamlar üzerine bina edilmişti. Pi sayısına dair konuşmaya bir otursa akşama ancak kalkardı. Öğrenciler ne vakit Azmi Hoca’nın yüzüne baksalar onun alnından boynuna kadar sayılarla dolu olduğunu görürlerdi. Sözünün üzerine de söz söylenmezdi. Mesela yerini sadece kendisinin bildiği gizli bir düğmeye dokunarak zamanı durdururcasına dersi durdurur ve pi sayısına ait bir cümle, malumat makarasından aniden boşalıverirdi: “Pi sayısı 100 trilyonuncu basamağına kadar hesaplandı ki bu hesaplanan rakamı bile bilgisayara yazmak için 240 milyar sayfa, 82 bin TB hard disk yeri gerekti.”
Öğrenciler için matematik dersinden geçmek sırattan geçmekten farksızdı. Dersi dinlemek, özel ders almak, evde gece yarılarına kadar çalışmak bile kâr etmezdi. Zihinler henüz yorgun değilken sabahın ilk saatleri matematik dersine ayrılmıştı. Azmi Hoca, koltuğunun altında mavi klasör, elinde ispirtolu tahta kalemi ve beyaz önlüğü ile öğretmenler odasından çıkarken göründü. Öğrenciler kendisinden önce sınıfa girip yerine yerleşsin diye acele etmiyor, adımlarını özellikle yavaş atıyordu. Koridorlarda ve sınıfın önünde kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra derse girdi. Öğrenciler askerî bir nizamla tek kol aralığı hizalanır gibi ayağa kalktılar. Hoca’nın selamını gür bir şekilde aldılar. İçtima tekmilini andıran bu selamlaşma koridorlara kadar yankılanmıştı. Arka sıralardan bir öğrenciyi otur, demeden otururken gördü. Ona bir sürü laf saydı. Yaptığı bu hareketin disiplinsizlik olduğunu söylemekle kalmadı, işi matematik değerlerine aykırı olduğuna kadar vardırdı. “Özür dilerim.” dedi öğrenci. Bu kez iyice çileden çıkmıştı Azmi Hoca, “Özür dilemen neyi değiştirecek a=a ise b=a olabilir mi, mümkün mü bu?” dedi. Öğrenci, hocanın bu cümlesinden hiçbir şey anlamamıştı. Susmakla yetindi. Bu kez de sorusunu yanıtsız bırakmasına hiddetlendi Azmi Hoca: “Konuşsana oğlum, dilini mi yuttun? Biz daha geçen haftaki dersimizde ‘Bir üçgenin iki dik kenarının uzunluklarının kareleri toplamı, hipotenüs olarak adlandırılan üçüncü kenarın uzunluğunun karesine eşittir.’ diye dememiş miydik? Bu esasları ve formülleri hayatımıza katmayacaksak ne önemi var o zaman?”
Öğrenci biraz durduktan sonra “Söylediklerinizle yaptığım hareket arasında bir ilişki kuramadım efendim.” diye cevap verdi. Azmi Hoca şaşırıp kalmıştı, bir yandan da gözlerini umudunu yitiren bir adamın boşluğa bakışı gibi etrafına çevirmeye başladı. Doğrudan gözlerini öğrenciye dikerek “Matematiğin kurallarına ihanet eden birinin idrak melekesi işte böyle dumura uğrar.” diye söylendi.
Öğrenci sebebini anlayamadığı bir mahcubiyetle susmaya devam etti. Azmi Hoca girift bir matematik problemini çözer gibi öğrenciye yüklendikçe yükleniyordu: “Bilmez misin o Pisagor’un ‘Toplumda adaletin gerçekleşmesi için, bu sınıfların kendi aralarında değil kendi içinde eşitliği olmalıdır.’ dediğini? Biliyorsan şayet ne diye sınıfta herkes daha oturmadan, sana otur, denilmediği hâlde oturuyorsun?”
Öğrenci üzerine bu denli gelinmesinden iyice bunalmıştı, hocasının cümlesine kendi ağırlığında bir cümleyle karşılık vermeye karar verdi: “Ona bakarsanız sizin bu savlarınız da benim kafamda mantıklı bir yere oturmadı. Peki, ne yapacağız şimdi?”
Galiba burası matematiğin bittiği yerdi. Azmi Hoca tartışmayı keserek yoklama defterine yöneldi. Gelenleri, gelmeyenleri kayda geçti. Yoklama esnasında geç gelenler isimleri henüz okunmasa da affedilmeyip “geç” yazıldı. “Bugün ayın kaçı?” diye soruldu. En ön sırada adı Semiramis olan öğrenci ayın kaçı olduğunu yanlışsız söyledi. Hoca’dan kocaman bir aferin aldı. Kız bu aferini alıp hırkasının iç cebine koydu. Semiramis aynı zamanda matematikten en yüksek not alan öğrenciydi. Azmi Hoca diğer öğrencilerin yüzlerine doğru kınayan bir eda ile “Siz niye bilemediniz?” der gibi baktı. Öğrenciler hiç oralı olmadı. Hoca cam kenarında elini çenesine yaslamış şekilde derinlere dalan öğrenciye “Nerelisin?” diye sordu. Öğrenci hiç düşünmeden “Oralı değilim!” diye karşılık verdi. İstediği cevabı alamayınca öğrenciye bir iki adım yaklaşarak bu kez “Nerede kalmıştık?” diye sordu. Öğrenci biraz düşündükten sonra, “Sizden hiçbir şey olmaz demiştiniz üç kez üzerine basa basa hocam.” diye cevap verdi öğrenci.
Azmi Hoca öğrencinin ukalalık edip alttan alta kendine laf sokmaya çalıştığını anlamıştı. Bu öğrenciye başka türlü dersler vermek gerektiğine hükmetse de bunu başka bir zamana ertelemenin daha uygun olduğunu düşündü. “Sizden hiçbir şey olmaz.” savını ispatlayacak bir deney yapmayı kafasının bir kenarına yazıp konuyu oracıkta kapattı. Tahtaya yürüdü ve ispirtolu kırmızı kalemle kocaman bir başlık attı: Karmaşık Sayılar. Öğrenciler daha bu konunun başlığını görür görmez tırsmışlardı. Tahta bir sürü rakam ve harflerle dolmuştu. Azmi Hoca bir taraftan yazıp diğer taraftan kafasını yer yer geriye öğrencilere doğru dönüp konuşuyordu: “Karmaşık sayıların esrarengiz formülü z= a+bi şeklinde ifade edilir. Şunu kafanıza iyi yerleştirin, negatif sayıların karekökü hesaplanamadığı için onları pozitif bir reel sayıya çevirmek icap etmektedir. Boşuna karmaşık sayılar denmemiş, bu sayılar oldukça düşündürücü ve hesaplaması güç sayılar kümesini oluşturmaktadır. Sizin umurunuzda olmasa da bütün matematikçiler tarihten günümüze kadar bu sayıların sihrini çözmeye çalışmaktadırlar. Size gelince… Siz yatmaya devam edin hâlâ köstebek sürüleri!”
Öğrenciler içinde köstebek geçen bu son cümleden dolayı çok incinmişlerdi. Demin öğretmene laf sokuşturmaya kalkan cam kenarındaki öğrenci hocanın bu üslubundan rahatsızlığını dile getirmek için tam izinsiz ayağa kalkmıştı ki Azmi Hoca bunu bir fırsata dönüştürmek niyetindeydi. Bu yüzden konuşmasına fırsat vermeden sordu: “Söyle bakalım çokbilmiş, İ üzeri 4 neye eşittir?”
Öğrenci hiç düşünmeden, “Bilmiyorum.” diye geçiştirdi. Hoca’nın kolay kolay bırakmaya niyeti yoktu. Hoca, “Bilmiyorum bir itiraf mı yoksa acziyet mi delikanlı?” diye tekrar sordu. “Siz nasıl anlarsanız öyledir hocam.” diye karşılık verdi öğrenci. Keyifli keyifli güldü hoca. Böyle giderse hem kendisinin hem de bütün sınıfın topu dikeceğinden dem vurdu. Sonra da tahtanın başına geçip kendi sorduğu soruyu kendisi cevaplamaya başladı. Karmaşık sayıların karmaşasını yansıtmaktan öteye gitmiyordu. Gerçi en basit işlemi bile karmaşık sayı tarzı anlatmakta mahirdi Azmi Hoca. Hiçbir karmaşa Azmi Hoca’nın azminin önüne geçemezdi. On beş dakika işlemin dökümünü tahtaya yaptıktan sonra nihayet sadede gelebilmişti: “Kuvvetin kuvveti kuvvetlerin çarpımına eşittir. İ üzeri 4’ün 1 olduğunu biliyoruz. Yani İ üzeri 4 eşittir 1 demektir.”
İşlemi bitmiş, sıra öğrencileri velileri ile korkutmaya gelmişti. Azmi Hoca zafer kazanmış komutan edasıyla konuyu hafta sonu yapılacak veli toplantısına getirmişti. Tehditler havada uçuşuyordu: “Pazar günü veli toplantısında saçınız ak mı kara mı önünüze düşünce göreceksiniz. Bakalım velilerinize dört işlemi bile doğru düzgün yapamamanın hesabını nasıl vereceksiniz? Matematik bilmeyen diğer her şeyi bilse ne olur? Hiç kıymeti yok. Kafanız basmıyordu da bu okula niye geldiniz?”
Pazar günü bütün veliler eksiksiz olarak toplanmışlardı. Konferans salonunda müdürün okul başarısı ve öğrenci veli ilişkisinde olması gerekenlere dair konuşması bitmiş şimdi sıra her branştan öğretmenin dersine girdiği öğrenci ile ilgili kanaati ve de başarı, başarısızlık durumu hakkında bilgi vermeye gelmişti.
Azmi Hoca yıpranmış lacivert ceketin içine giydiği kırmızı renkli v yaka ekose kazakla koridordaki veli kalabalığını yararak 11-A sınıfına girdi. Velilerin yüzüne bakmadan hızlıca “Merhaba, hoş geldiniz.” diyerek masasına yerleşti. Hiçbir ön açıklama yapmadan sınav notlarını okumaya başladı. Sıra Semiramis’e gelince velisinin gelip gelmediğini anlayabilmek için şöyle bir durdu. Yetmiş seksen yaşlarında bir adam sağ elini havaya kaldırarak Semiramis’in dedesi olduğunu söyledi. Azmi Hoca patavatsızlıkta sınır tanımıyordu: “Babası ya da annesi zahmet edip neden gelmedi? Seni niye buraya kadar yordular dede? Hani ne derler birbirine eş olan karı koca olabilirsiniz ama asıl maharet çocuklarına anne baba olabilen eşler olmaktır!”
İhtiyar adam Azmi Hoca’nın yüzüne hüzünlü hüzünlü baktıktan sonra kısa konuştu: “Ölmeselerdi gelirlerdi Muallim Bey.” Azmi Hoca’ya bu cevap da kâfi gelmemişti: “Hadi baba öldü diyelim, anne gelebilirdi, o niye gelmedi?” İhtiyar adam içinden lahavle çekerek, “Muallim Bey anne de rahmetli oldu. Farkındaysanız çoğul kullandım. Siz bir talim ve terbiyeci olarak bir çocuğun anne baba yokluğunun ne demek olduğunu herkesten iyi bilirsiniz.” dedi.
Azmi Hoca hiçbir şey diyemeden öylece kaldı. Durumu kavradıktan sonra ihtiyara dönerek, “O zaman Semiramis’in notunu şayet yük olmayacaksa size söyleyeceğim mecburen: 100!” dedi. İhtiyar adam latife yaparak havayı biraz yumuşatmak istedi: “80 yaşındayım, şimdi ben bu kadar ağır bir notu nasıl eve kadar götürmeye güç yetireceğim?” Azmi Hoca espriyi anlamamış olmalı ki hemen söze girdi: “Amca, bizim hizmetli sana refakat eder, merak etme.” İhtiyar sözü uzatmak istemeyip tebessümle geçiştirdi.
Azmi Hoca bir iki öğrenci velisinin dışında bütün sınıf velilerini mutsuz edecek notlar okumuş; bununla da kalmayıp öğrencilerin haylaz, uçarı, hayta ve kıt zekâlı olduklarından filan da şikâyet etmişti. Uzun uzun matematiğin ne kadar önemli olduğundan bahsedip velileri de imtihan etmeye kalkmıştı. Sınıfın önüne arkasına, sağına soluna bakıp: “Dilaver Demirdöven’in velisi burada mı?” diye sordu. Cam kenarında oturan kadın, “Benim, efendim.” diye karşılık verdi. Dilaver Demirdöven cam kenarında sağ eli çenesine yaslı düşüncelere dalan ve geçen günlerde Azmi Hoca ile tartışan öğrenciydi. Azmi Hoca Dilaver’in annesine, “Hanımefendi binom açılımı ne demektir? Söyler misiniz?” diye seslendi. Kadın neye uğradığını şaşırmıştı. “Bilmiyorum.” diye cevap verdi. Hoca bu cevabı bir yerden hatırlıyordu. Kadının oğlu Dilaver de her sorulan soruya “Bilmiyorum.” diye cevap veriyordu.
“Ne kadar da oğlunuza çekmişsiniz hanımefendi.” diye söylendi Azmi Hoca. Ayağa kalktı ve bu kez velilere doğru yönelerek: “İçinizde binom açılımı nedir bilen var mı?” diye sordu. Öğretmenin garip tutumları herkesin dikkatini çekmişti. Cevap alamayınca tahtaya binom açılımı problemlerinden örnekler sunup velilere şimdi söyleyeceği şu tanımı iyi öğrenmelerinin çocuklarına karşı örneklik teşkil edeceğini söyledi: “Sayın veliler, unutmayınız iki sayının parantez içi toplamının üslü ifadesinin cebirsel olarak açılımına binom açılımı denir.”
Bir süredir Azmi Hoca’nın anormal davranış ve söylemlerini izleyen Semiramis’in dedesi olan ihtiyar daha fazla dayanamayıp hocanın konuşmasını keserek söze girdi: “Muallim Bey, eminim ki buradaki hiç kimse yaşı ne olursa olsun sizden ya da bir başkasından bir şeyler öğrenmekten yüksünmez. Lütfen siz de yaş yaşamış, güngörmüş biri olarak benim söyleyeceklerimden yüksünmeyin. Bana Yol Oğlu Hâdi derler. Yolun sonuna geldim. Çok şeyler yaşadım, çok şeylere şahit oldum. Şayet kabul ederseniz Allah Resulü’ne ait şu sözü karanlıkta yolunuzu bulmanız için size hediye etmek isterim: ‘Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!’”
Azmi Hoca hediyeyi almadan, karışık kafası ve karmaşık sayılarıyla birlikte koşar adım sınıfı terk etti.