1. Hermann Hesse, katı bir Hristiyan olan babasının baskıcı, sert ve otoriter davranışlarının gölgesinde geçirdi ilk çocukluğunu. Karşılaştığı bu tavır onda sonraları baba ve din olarak eşleşti. Babasının zorlamasıyla beraber gittiği dinî eğitim veren okuldan ayrıldığı dönem, bir sürecin başlangıcı oldu. Ruhu örselenmiş, kalbinde derin bir yara açılmıştı. İlerleyen yıllarda bu durum ayyuka çıktı. Çok defa tedaviler aldı. Ancak dönüp dolaşıp tekrar hatırladı geçmişi. Bu durum ona ruh bilimini tanıma fırsatı verdi ve yazdığı bazı yazılara ilham oldu.
2. Ömrü boyunca savaş karşıtlığıyla bilindi. Aslında bu savaşların tümü dünyada etkisini gösteren, milyonlarca insanı hayattan, yaşadığı yerden eden savaşlar değildi sadece. Çocukluğundan başlayan önce babasıyla sonra ailesiyle ve memleketiyle devam eden bir savaştı bu. Daha büyüğünü ise ruhundaki ızdırap yaşattı ona. Nöbetlerle, buhranlarla, öfke alevlenmeleriyle bir ömür geçirdi. Ve hiçbir zaman tamamen iyileşemedi. En sağlıklı olduğu dönemde bile ruhunun bazı cephelerinde savaş vermeye devam etti.
3. Almanların İkinci Dünya Savaşı’nda yaptıklarına topyekûn karşı oluşu onu “Alman” olmaktan alıkoydu. Kitapları önce Amerika’da sonra Doğu mitlerinin dünya genelinde yükselişi sebebiyle Doğu devletlerinde çok okunmaya başladığında dahi Almanya’da sevilmeyen bir yazar olarak anıldı. Alman Devleti’ne dair fikirlerini açıklamaktan çekinmedi. “Almanlar bir şeye tahammül etmede hiçbir zaman mükemmel olmamışlardır. Ama hiçbir şeyden de kurtulamamışlardır. Dünyaya haydutça ve şeytani araçlarla saldırarak onu cehenneme çevirmiş olmanın sonuçlarına katlanmanız gerekir. Ama sizleri bu savaşa zorlayan ve mahveden yine sizlersiniz. Bazı ahlaki uyarılarda bulunmakla buna karşı bir şey yapılamaz. (…) Resmî bir Alman kuruluşuna girme konusundaki acizliğimin tek sebebi, Alman Cumhuriyeti’ne olan büyük itimatsızlığımdır. Bu asılsız, esassız ve ruhsuz devlet, boşluktan ve savaş sonrası bitkinlikten doğmuştur.”
4. Hermann Hesse hiç de azımsanmayacak sayıda resim yaptı. Yaptığı resimler duygusal kırılmalar yaşadığı farklı dönemlerde değişik şekillerle ortaya çıktı. Ancak temel manada resimlerinde geçmişe özlemin yer ettiğini söylemek mümkündür. 1920’lerin başında gittiği İtalya’nın mimari dokusundan etkilenerek manzara resimleri çizmeye başlayan Hesse, sonraki dönemlerde portrelere yöneldi. Resme olan ilgisinin temelde bir sağaltım olduğunu söylesek herhâlde yanılmış olmayız. Çünkü ondaki bu ilginin doruk noktası savaş sonrasında tek başına yerleştiği İtalya’da meydana geldi. Gönderdiği bir mektupta çizdikleriyle alakalı şöyle diyor Hesse: “Yaptığım resimlerde peyzaj gibi çok sıradan bir geleneğe bağlı kalıyorum. İleride bunun ötesine geçebilecek miyim, emin değilim. Gökyüzü, hayvanlar, insanlar ve yaşamanın kendisi… Kısacası burada gözümün görebildiği her şey o kadar güzel ki… Hiçbirini layığıyla resmedebildiğimi düşünmüyorum…”
5. Ressam oluşu metinlerine de yansıdı. Ele aldığı karakterleri ustaca analiz etti. Tasvirde o kadar ileri gitti ki karakterin bütün özellikleri, en ince ayrıntısına kadar yer buldu kendinde. Belki de bir dönem yaptığı portrelerde de bu ince ayrıntının izlerini aramak gerekir. Özellikle karakterlerin yalnızlıkla yoğrulma sebeplerinden biri onlara verdiği güçle de alakalı olabilir. Çizilen tablo okurun zihninde eksiksiz bir şekilde yer buldu çünkü. Güç ve iktidar bir ressamın fırçası gibi ince işçilikle ilerledi kitaplarda.
6. Roman, deneme ve mektubun yanında şiirler de yazdı Hesse. Düz yazıları kadar ses getirmese de büyük bir yekûn tutan şiirleri romantizm akımının etkisindedir. Savaş, göç, ayrılık gibi derin üzüntüleri, yaşamı boyunca hep hisseden birisi olarak yazdıklarının duyguya yaslanması yadırganmamalıdır:
“Nasılda üzüyor insanı
Yürüyüş, yabancı bir şehirde
Çatıları ayın parlattığı
Öylece uyuklayan sessiz gecede”
7. Yaptığı Hindistan gezisinin ardından Doğu’nun mistisizmi ve anlatısından çok etkilenir Hesse. Ve bu iki kavram üzerine çalışmaya başlar. Bugün en çok okunan kitaplarından biri olan Siddhartha böyle ortaya çıkar. Her ne kadar mistik bir bakış açısı olsa da Hesse’nin ömrü boyunca kahramanlarına yüklediği derin anlam, bu eserde de yer bulur kendine. Anlam nedir, yaşam hakkında bilgimiz sınırlı mıdır, düşünerek, düşleyerek bir ömür yaşanılabilir mi, gibi soruların cevaplarını arar. Aramak hikâyenin tamamıdır ne de olsa. “Doğrusu, dünyada benim bu Ben’im kadar, bu yaşıyor olduğum, başkaları gibi ve başkalarından ayrı biri olduğum, Siddharta olduğum bilmecesi kadar kafamı başka hiçbir şey kurcalamadı.”
8. Bozkırkurdu Hesse’nin ruhunu en iyi yansıtan anlatılardan biridir. Karakterin entelektüel portresinin çizilmesi hatta birçok alanda uzman oluşu yazarın onunla özdeşleşmesini sağladı. Okur, karşısındaki kişinin Hesse olduğuna dair bir inanç taşıdı. Özellikle ruhi anlamda hayata tutunmaya çalışan karakteri Harry Haller’in arayışı bu duyguyu taşımasında etkilidir.