BİR SEYAHAT
Köy gezileri denince kent insanlarının aklına hemen tur şirketlerinin düzenlediği, planlanmış geziler geliyor. Oysa şehirlerin pek yakınında köyler var. Üstelik bazıları çok güzel. Hafta sonları AVM’leri, piknik alanlarını doldurmak yerine, sadece yolculuk yapmak, bir köyde durmak, doğayı, böcekleri, kuşları, inekleri, ağaçları, yabani bitkileri gözlemlemek, köy halkıyla kısacık sohbet etmek çocuklarımıza ve bize güzel deneyimler kazandırır. Köyde doğanın yetiştirdiği insanın otantik bilgeliği paha biçilemeyecek kadar kıymetli. Zira köy insanının yemek, sofra kültürü, bağ bahçe, hayvan bakımı, doğayla hatta zamanla ilişkisi bize kaçırdıklarımızı hatırlatır. Ziyaret edeceğimiz köylerin turistik olması gerekmiyor, bilakis turistik olmayan köylere gitmek köylü ile kentli arasındaki mesafeyi, uzaklıkları da ortadan kaldıracak; bu tür ziyaretler, çocuklarımızın doğaya, hayvana karşı yabancılığını ve ürkekliğini giderecek. Köylülerin misafirperverliğinin, sohbet etme istekleri ve hikâyelerinin bu seyahati güzelleştireceğinden eminim.
BİR KİTAP
Safiye Erol’un Ciğerdelen romanı başucu kitaplarımdandır. Romanda geçmiş, şimdi ve geleceği birlikte kurgulayan Erol, lezzetli üslubuyla Cangüzel, namıdiğer Canzi ile Turhan’ın aşkını anlatırken, çerçeve kurgunun içine, aşkı derinleştiren masalsı ve destansı hikâyeler yerleştirmiş. Eser adını Osmanlı’nın Rumeli’deki son toprak parçası, bugün Slovakya sınırında bulunan ve Estergon Kalesi’ne Tuna Nehri’nin öteki kıyısından bakan, Ciğerdelen Kalesi’nden almış. Canzi’nin yazıp Turhan’a verdiği “Sarı Sipahiler”, “Yedi Peçeli” ve “Ciğerdelen Efsanesi” hikâyeleri ve Sinan Ağa ile Zühre’nin aşkları o coğrafyada geçiyor. Ciğerdelen, Atsız’ın çok sevdiğim Ruh Adam romanındaki atıftan sonra dikkatimi çekmişti. Anne tarafından Bektaşi olan Safiye Erol’la canım Tanpınar’ın tanışık olma ihtimali hatta Erol’un Huzur romanının kahramanı Nuran’a benzetilmesi de kitaba ilgimi artırdı tabii.
BİR HOBİ
Çocukluğumdan beri sözlükler ve yazım kılavuzuyla aram hep iyi oldu ama yazmak onlarla ilişkimi daha da sıkı tutmamı gerektiriyor. Sürekli sözlükle çalışıyorum. Kelimelerin kökleri, kökenleri ve aynı kökten türeyen kelimeler, eş anlamlı, eş sesli sözcükler, mecazlar üzerine düşünmek çok güzel ve anlatımı zenginleştiriyor. Bu nedenle bir süredir kelime koleksiyonu yapıyorum. İş yerinde masamın üstünde bir kelime kavanozum var. Anlamını, sesini sevdiğim sözcükleri küçük kâğıtlara yazıyor, katlayıp kavanozun içine atıyorum. Bazen “ne çıkarsa bahtıma” deyip içinden bir kâğıt çekerek üstüne düşünüyorum. Kelimeler ve çağrışımları ruhuma, kalbime çok iyi geliyor. Deneyin, belki kelimeler size de şifa olur.