Yazmakla Bitmeyen

İhtişamlı bir renk cümbüşü, sarıdan kızıla dönen yaprak yolları... Güneşe tutuşturulmuş yağmurun etekleri... Bulutlar bereket eylediği incecik damlalarını sağıyor ak benizlerinden. Sonbaharın muştusu bu, kokusundan tanırım. Seyrine doyum olmaz bir tatmin hissi, yeniden ayaklanacak çiçeklerin yastığı ve durgunluk kokusu, gitgide genişleyen toprağa kavuşmaya sabırsız tohumlar; sonbahar. Nasıl olsa sonu yine ilkbahar...

Süprüntü iplerle dokunmuş, birkaç yerinden yamalı, boz renk çulunu bir ucundan kavramış sürüyerek yavaş yavaş geliyor Güvercin Dede. Kışın güçlenişine benzeyen bir sakinlik var ağarmış saçlarında. Takkesi yana meyilli, gözlükleri yağmur lekesi... Elma ağacının dibinde duruyor. Usulca kaldırıma ilişti. Nefesleri ritmine kavuşsun diye gözlerini yumup öylece bekledi. Nefes nefese yetişmek zorunda olduğu bir işi olabilir mi insanın bu yaşta? Nihayet kurumuş yaprakları tek tek incelemeye ve avucuna biriktirmeye başladı. Ucu ucuna denk bir kavuşturma... En güzellerini... Bir el yazmanın zamana meydan okumuş altın tezhipli varaklarını topluyor sanır uzaktan gören. Belli ki yakacak o yaprakları... Ah Güvercin Dede, odun alacak kadar da mı paran yok?

“De ki: Allah bize ne yazmışsa başımıza ancak o gelir. O bizim Mevlamızdır. Müminler yalnız Allah’a güvenip dayansınlar.” (Tevbe, 9/51)

Yapraklar iğneye dizilmiş inci gibi istiflenerek çulu doldururken hava kararmaya durdu. Bir an hâlsizleşip sonbaharın bağrına doğru tökezledi Güvercin Dede ve yıpranmış bir şilte hafifliğinde yere serildi. Çuldan saçılan yapraklar arasına solgun yaprak olup katıldı. Bir adam yetişti ileriden söylene söylene: “Yahu şunca fuzuli yaprağı at gitsin Güvercin Dede, n’eyleyeceksin bu pireli bitli kuru gazeli?” Güvercin Dede’nin avuçları kanamış, cebinden çıkardığı apak mendili ile siliyor yarasını. Silinir mi yaralar Güvercin Dede, yaraları açanlar silinir mi maziden yakında bir gün? Adama bahçesindeki elma ağacının kuruduğunu ve bu yaprakları onun dibine dökeceğini, ona yaşamı hatırlatacağını belki de bu sayede emektar ağacın yeniden filizlere duracağını anlatıveriyor. İşittikleri karşısında sessizce ağlıyor adam; kim bilir ne düşündü, kim bilir hangi solmuşu filize durdu! Ahhh Güvercin Dede, kurumuşu bile iyilere denk gelenler çiçeklenir ve biliyorum mutlu bir ağacın hikâyesi, kesildiğinde dahi devam eder. Adamla birlikte topluyorlar bu kez elma ağacının kupkuru yapraklarını, sendeki fazlalık bir başkasına hayattır belki diye diye...

Canı anlat Güvercin Dede, canlı olmakla canlı kalınmayacağını da öğret yaşarken fersiz yanlarımıza. Bu işittiğimle birlikte nev bir heves kanatlandı, göçüp geldi sonbaharın kalbine. Tık tık tık...

— Kim o?

— Gönlüne misafir olmaya geldim, açıver yüreğinin kapısını!

— İyi de yüreğim viraneye dönmedi mi?

— Yanılıyorsun! Dinle bak, nasıl atıyor tık tık tık...

Hak ne yazmışsa o gelecek başa; bazen yazı sür, bazen kışı yaşa. Kar da yağacak omuzlarına, tepen de kavrulacak, her mevsim farklı bir bilgelik katacak ruhuna. Bırak ayaklarına taşlar isabet etsin, kanasın ki merhemle ovup pamukla sarsınlar tenini. Yarası olmayan iyileşmeyi öğrenemez. İyileşmeyenler iyinin kötüden farkını hep eksik tanımlar. Umudu diri tutmak asli vazife. Ellerinde derman kalan ikramı unutmamalı ve gözleri olan da ağlamayı... Dayanağını inancı bilen, yere düşünce tohuma dönecek ve en güçlü damarından sonsuza dek böylece beslenecek.

İmbiklerden süzülse insan, geriye bir damla hevesle bir lokma hayal kalacak. Ahhh Güvercin Dede, adımlar mesafeye dönmüş çoktan; kıymet, alınan köksüz çiçeklerle ölçülür olmuş, kanatlarına kıymıklar batmış uçmaya niyetlenenlerin, herkes bir başkasının omzunda ayakta beklemekte... Oysa o topladığın yapraklara benziyor her birimizin masalı. Ölüp toprağa karışacağız, ne meyve ne gölge telaşı kalacak. Nasıl anlatsam Güvercin Dede, sonbahara bakıversen görürsün sen de. Yollar yaprakların meskeni şimdi, mezarlık... Aynadır ölüm, başımı döndürdüğüm her yerde aynalar...

Ağlaması uzayıp giden adam elma ağacının gövdesine bakıp kalmışken Güvercin Dede yaprak dolu çulunu sırtından indirmeden heybesinden çıkardığı darıyı savurdu. Çırpınan güçlü kanatların esintisiyle hayatı unutmuş yapraklar nefese kavuştu, savruldu. Darılar, güvercinler sarı yapraklara karışıp sonbahara döndü şimdi. Güvercin Dede, hafif yüküyle gidiyor işte. Sanılır ki ondan dökülmüş bütün yapraklar, kupkuru bir ölümü andırıyor uzaklaşması. Kaplumbağalar kış uykusuna yattı, böcekler el ayak çekti yerin yüzünden, rüzgârlar kışa ulaştı. Güle güle git Güvercin Dede ve elma ağacına ne kadar şanslı olduğunu bilhassa söyle. Kurumuş hâliyle bile bir canın duldasında ve belki ilkbaharda yeniden canlanacak. Şundan eminim artık, canı pareleyen her türlü kanlı savaşı iyiyle karşılaşmış bir başka iyi kazanacak.