Üç Tavsiye

BİR ŞEHİR

Sırderya Nehri’nin doğusunda yer alan Türkistan şehri, günümüzde Kazakistan’ın sınırları içinde yer alsa da Batı Türkistan diye adlandırılan bölgenin kalbiydi. Dirliğin, yaşamın, kıtlığın, bolluğun, aşkın, ayrılığın, savaşın, tarihin, edebiyatın, şiirin, hikâyenin kalbi. “Beni ziyaret etmeden önce Hocam Arslan Bab’a varınız.” diyen Ahmet Yesevi’nin kuşlara da yuva olan türbesi bu şehirde. Türbenin arkasındaki ağaçlarla da kalubeladan beri tanışıyoruz aslında. Otrar ile Karacuk arasındaki Arslan Bab’ın külliyesine ulaşınca Kazakların Kur’an tilaveti duyuluyor uzaktan. Küçük bir çocuk devenin yularını çekiştirirken Otrar’ı yol diye geçen Moğolların kılıç seslerini de işitiyoruz. Sapsarı keçilerin sesiyle birlikte hem de.

BİR KİTAP

Yüzyıllardan beri girdiği her gönle kıymetli nakışlar çizen, izler bırakan Hacı Bektaş Veli’nin Besmele Tefsiri yakınlarda okuyup etkilendiğim inanılmaz bir kitap. Hamiye Duran tarafından hazırlanan bu kitapta tefsirden önce besmele kavramına ve önemine, besmele yazma geleneğine değiniliyor ve eski Türk edebiyatından bugüne besmelenin izi sürülüyor. Yeni harfli orijinal metin ve günümüz Türkçesiyle birlikte bu tefsir tam anlamıyla tohuma bir yolculuk. Tohumun filiz olmadan önce çatlaması gibi, Besmele Tefsiri de çatlama ile hengâme sunuyor. Başa dönülemez denilen yerden hem de. Bizlere de “ey çatlayan tohumun hengâmesi” demek düşüyor.

BİR MÜZİK

“Kazak’a iki dil verilmiştir; biri Kazakça, öteki küydür. Küy, aynı zamanda bozkırın da dilidir.” der kıymetli Aşur Özdemir. Däwletkerey’in Köroğlu (Көроғлы) küyünü de zamanında kendisi tavsiye etmişti. Küyü dinlerken toprağa diz çöken bir anadan doğuyor, uzaklardan gelen nal sesiyle babamızı bekliyor, yeryüzündeki ilk elma ağacı olduğuna inanılan Almatı’ya varıyor, dağlardan çıkan suları içiyor, gömgök göğün altında, boz bozalak bozkırın üstünde yürüyor, koşuyor, at sürüyoruz. Âşığız, yaralıyız, kavuşmak istiyoruz.