Dedemin Cebi

Ne kadar da derindi dedemin cebi. Sihirbazın şapkası gibiydi. İstese tavşan bile çıkarabilirdi içinden. Köyün çocukları sokakta onu görünce oyunu bırakır, etrafını sarardı. Dedem önce gülümser sonra da elini paltosunun cebine atardı. Bir bakardık avucunda rengârenk paketleriyle çikolatalar ve şekerler. Kuşlar gibi üşüşürdük avucuna. Kimimiz limonlu kimimiz portakallı kimimiz de damla sakızlı olanlarından seçerdik. Ben hep pembe renkli paketi seçmek için çabalardım. En sevdiğim renk pembeydi çünkü. Kardeşim Nuh için de alırdım şekerlerden. O geride kalırdı, uzanamazdı kolu. Ağzında annemin içirdiği keçiboynuzu pekmezinin lekesiyle gülümserdi bana Nuh. Bazen de avuç avuç leblebi ve fıstık dağıtırdı dedem bize. Ben hayret ederdim. Belki on arkadaş vardık ama hepimize de yeterdi. Dedemin cebi çok derindi. Ucu bucağı olmayan iyi huylu bir kara delikti.

Yan yanaydı evlerimiz dedemlerle. Ben pencere kenarında nöbet tutardım akşam olunca. Bahçe kapısının sesini duyunca fırlardım yerimden. Annem seslenirdi arkamdan: “Yavaş deli kızım, yavaş!” Sarılırdım dedeme. O da beni kucaklar, “Bu soğukta böyle incecik çıkılır mı?” diyerek yalandan azarlardı. Sonra beni yere indirir, elini paltosunun cebine atardı. İşte o sihirli hareket, işte kalbimin hızlandığı biricik an. Dedemin cebi sürpriz bir oyuncak kutusuydu. Bir bakardım sarı saçlı, mavi gözlü parmak bebek çıkarırdı içinden bir bakardım evcilik oynayayım diye içinde pembe fincan takımı bulunan bir paket. Bir de bakardım ki oyuncak bir kedi ya da sevimli bir köpek.

Ninem de severdi dedemin cebini. “Yeni çektirdim. Bize iki kahve yap da karşılıklı içelim.” derdi dedem. Sonra da cebinden çıkardığı paketi uzatırdı. Kahve tiryakisi olan ninem pamuk gibi gülümserdi o vakit. Tezgâhtaki dolaptan bakır cezveyi indirirdi fincanlarla beraber. Daha neler görmüştü bu gözler! Bir gün bir paket pirinç çıkarmıştı paltosunun cebinden dedem. Başka bir gün bal kavanozu. Başka bir gün de iki tane simit. Kardeşim Nuh alkış tutardı o anlarda gözlerinin içi gülerek. Dedemin cebi bereketti bizim için. Ninem, “Sen beni de taşırsın cebinde.” der gülüşürlerdi. Meğer büyüyünce anlayacaktım, böyle bir türkü varmış.

Kuşlar arasında da meşhurdu dedemin paltosu. Köyün meydanından geçerken güvercinler onun etrafına toplaşırdı. Cebinden minik bir poşet çıkarıp yem atardı kuşlara.

Bizim eve gelince askıya güzelce asardı paltosunu dedem. Büyülenmiş gibi bakardım. Bir kahraman zırhını çıkarmıştı sanki. Uzaktan seyrederdim paltoyu. Elimi cebine sokarsam büyünün bozulmasından korkardım.

Yazın dinlenirdi bütün kış çalıştıktan sonra dedemin paltosu. Biz çocuklar olgunlukla karşılardık bu durumu. Yine de paltosuz o hâliyle gözüme bir tuhaf görünürdü dedem. Süper kahraman hâlinden sıyrılmış sıradan bir dede olurdu gözümde. Fakat alışırdım. Bu hâli de mutlu ederdi beni. Dinlenirdi dedemin cebi bütün yaz. Dedem elinde poşetlerle görünürdü o vakit. Bazen erik bazen de kiraz dağıtırdı avuç avuç biz çocuklara.

***

Bir haftadır huzursuzluk vardı köyde. Dedem paltosuz kalmıştı çünkü. Astarındaki sökükleri diksin diye terziye vermişti paltosunu. Fakat ne hikmetse bir türlü bitirememişti işini İlyas amca. Oysa mevsim kıştı. Konu komşu kapı önlerindeki karları küremeye başlayacaktı yakında. Hâl böyle olunca bir akşam babam yeni bir paltoyla çaldı dedemin kapısını. “Ben eskisini seviyorum oğlum. Sen bunu geri ver.” dedi dedem. İçimden benim de bu sözler geçmişti. Ancak babam ısrar etmişti. “Camiye gidip gelirken üşüteceksin. Ceket ince kalır.” Boynumuzu bükmüştük dedemle birlikte. Babam haklıydı, “Eskisi gelince yine onu giy baba.” Peki deyip razı olmuştu dedem.

Köyün çocukları beğenmedi yeni paltoyu. Dedem de bizi görünce atmadı zaten ellerini ceplerine. Dardı cepleri çünkü. Ellerini sokunca kaybolmuyordu eskisi gibi. Dedemi bu paltoyla görmeye alışamadı gözlerim. Oyunumuza devam ettik. Fakat arkadaşlarımız arasında eksikler vardı. Bazıları hasta olmuştu. Nuh bilmiş bilmiş konuşuyordu: “Keçiboynuzu içmemişler, hasta olmuşlar.”

Geçen yıl yine böyle bir dönemi yaşamıştık. İlçedeki kuru temizlemeye vermişti dedem paltosunu. O gün dedemi gri ceketiyle görünce bütün çocuklar şaşırmıştı. Kısa bir an durup öylece bakakalmıştık. Birkaç gün sonra dedem gidip almıştı da paltoyu, çocuklar olarak pek sevinmiştik. Cebinden -seferden dönen bir kahraman gibi- rengârenk kalemtıraşlar çıkarmıştı dedem. Deliler gibi çığlık atmıştık.