Çadır

Haksızlığa uğramanın nasıl hissettirdiğini öğrendiğimde on, on bir yaşlarındaydım. Öfkemi yumruklarımla belli ederken kalbimde oluşan hayal kırıklığını kendime sakladım. Dudaklarımın titriyor oluşu sadece hiddetlenmemden değildi, sevdiğim bir dostu kaybetmem ve dolayısıyla gözlerimde biriken yaşları gizleme çabamdandı. Hiçbir şey yapmadım. Bana ait olan dünyayı paylaştığım dostuma sadece baktım. Uzun uzun baktım. Gözlerimi kırpmadan baktım. Değişen mimiklerinin anlamını bildiğimi zannediyordum, yanılmışım. Şu an gözlerinin ta içine baktığım adam olacak şu çocuğu, meğer hiç tanımamışım! Ellerini beline koymuş, yüzünde kayık gülümsemeyle gitmemi beklediği apaçıktı. Yumruğumu gevşettim ve benden beklediğini gerçekleştirdim.

Hızlı adımlarla burnumdan soluyarak yürürken, kaybettiğim dostluğu geri almaktan çok dünyamla bütünleşen ağaç evimi ona bırakmak istemediğimi fark ettim. Hayal kırıklığımın sesini kıstım, fonda gök gürültülü şimşekli bir müzik açtım ve Samet abinin yanına vardım. Samet abi, öz abim değildi. Ama abimden daha yakındı. O yüzden ona koştum. Lise son sınıf öğrencisiydi. Hayalleri vardı. Mühendis olarak uçakların havalanmasında bir katkısı olsun istiyordu. Evlerinin alt katını kendine ait bir atölyeye çevirmişti. İçerisinde yok yoktu. Bulduğum çer çöpleri ona getirirdim. O mutlaka bir şeyler planlar ve çöplerden bazen ev eşyası bazen bir alet yapar bazen de uçak maketinin bulunduğu pistin etrafını güzelleştirirdi. Ben ona malzeme bulması konusunda yardımcı olurken o da benim ağaç evime katkıda bulunurdu. Bir nevi beraber yapmıştık meşe ağacındaki yuvamı. Orası da benim kaçış yerimdi. Belki de varış…

İçeri girdiğimde elindeki penseyle bir şeyler sıkıştırıyordu. Beni görünce tebessüm etti. “Gel bakalım aslan parçası.” diyerek paslanmış sandalyeyi gösterdi. Gidip usulca yanına oturdum. Burnumdan solumaya devam ediyordum. İşi o kadar başından aşkındı ki öfkeli oluşumla ilgilenmedi. Sessizce oturmak beni zorluyordu ama dikkatinin bana yönelmesi için beklemeyi öğrenmiştim. Bu sırada ben de boş durmadım ve neler yapabileceğime dair bir şeyler düşünmeye çalıştım. Ama başarılı olamadım. Duygularım o kadar kabarıktı ki aklıma hiçbir öneri gelmiyordu. Bir süre sonra Samet abi elindekileri bıraktı. Kollarını kavuşturdu ve ortaya çıkan eserine maşuk gibi baktı.

“Söyle bakalım delikanlı, neden homurdanıyorsun?”

“Abi. Abim. Yardımına ihtiyacım var.”

“Hayırdır?”

“Ağaç evim. Başkası gelip yerleşti. Hem de yabancı değil. Hani şu sadece yazları buraya gelen, kendisini hepimize sevdiren, benimle çok yakın arkadaş hatta daha da öte dost olan kişi.”

“Yakup mu?”

“Evet.”

“Yaz bitiyor zaten oğlum, giderler birkaç güne.”

“Gitmeyeceklermiş. Burada kalmaya karar vermişler. Her yaz kiraladıkları eve yerleşmişler.”

“Hmm…”

“Ne yapmam lazım abi? Evimi istiyorum, ben yaptım o evi hatta seninle birlikte yapmıştık!”

“Biraz düşünmek lazım aslanım. Gidecek olsalardı bir şey yapmamıza gerek kalmazdı. Ama mademki kalıyorlar, o zaman ihtiyatlı davranmak lazım. Her gün görüşeceksin neticede.”

“Ne yani yardım etmeyeceğini mi söylüyorsun bana?”

“Sinirlenme hemen, dikkatli davranman gerekir, diyorum. Neticede ailelerimiz komşu, ben gelip sorunu çözmeye çalışırsam, o da abisi Davut’u getirir. Yakup kalıyorsa Davut da kalacak demektir. İnsan ilişkilerinde duygudan önce düşünceyi konuşturmak gerekir aslanım.”

“Anladım abi ben anlayacağımı!”

Samet abiyi dinlerken beynimde şimşekler çaktı. Ortaya çıkan ışık da bana bir yol gösterdi. Madem abim dediğim insan bana yardım etmeyecek, ben de bana yardımcı olabilecek birilerini bulmalıydım. Bunu da herkesin ayağına giderek yapmayacaktım. Zekâmı ve sosyal medyayı kullanacaktım. Usulca eve girdim. Hoş usulca girmesem de kimseler geldiğimi fark etmezdi. Evde herkes kendi âlemindeydi. Babam akşama kadar çalışır, abim odasından çıkmaz, annem bir bakarsın mutfakta bir bakarsın komşuda yer değiştirip dururdu. Bense bu eve sığamadığım için bir başka yurt edinmiştim kendime. Şimdi ise Yakup o yurduma resmen çökmüştü! Ya evimi geri alacak ve yaşamıma daha güçlü bir şekilde tutunacaktım ya da nefessiz kalacaktım!