Kış Padişahı Yaklaşıyor

Kış yaklaşıyor. Ev hanımları açısından, telaşı kendinden büyük mevsim. Beyler, gelmeye hazırlanan soğuğu hesaba katarak mevsimin cepleri yakan kısmıyla meşgul. Evlerin neşesi çocuklarsa bir an önce sokakları doldurmasını umdukları karın heyecanında.

Herkes için ayrı bir duygunun, kaygının, sevincin habercisi olan bu mevsim, şairler için de hatırı sayılır bir ilhamın müjdesi elbette. Şiire ve şaire sadece; renk renk çiçekleri, mis kokulu çimenleriyle bahar yakışır, bahardır şairin gönlünü hafifletip coşturan desek de kışı, bilhassa karlı kışı anlatanlar da var. Var ama bu anlatım biçimi duygusal yoğunlukla ne denli örtüşür? Çünkü kışın; titrettiği bedenleri, ıslattığı üst başıyla ve yağmurun, karın ardından gelen çamuruyla zihinlerde çok hoş bir manzarayı temsil etmediği malum.

Şairler için manzaradan ziyade kendi görüş kabiliyetleri önemli. Şu hâlde çamuru gül bahçesine çevirmek zor olmasa gerek. Onlar iyiyi daha iyi, güzeli daha güzel gösterme arzusunun ve estetik değeri öne çıkarmanın hazzıyla kaleme sarılmaları yanında bir de çabucak sönen anlık olaylardan kocaman sevinçler çıkarmasını bilmez mi? Bilirler muhakkak. Öyleyse kârlarıyla değil karla meşgul olabilmiş birkaç şaire kulak verelim. Nevi, kasidesinde oldukça çarpıcı bir biçimde kış mevsimine yaklaşır: Meşhurdur ki kimseye kış hürmet eylemez / Kar oldı hep cüvân-ı çemen pîr-i zü’l-vakar

Gerçekçi bir bakış açısı var beyitte. Kışın kimseye hürmet etmeyeceğini, kati bir gerçek kabul ediyor şair. Buna şaşırmamamız gerektiğini de anlıyoruz. Zira o hürmetsizlik herkesin bildiği meşhur bir hakikat. Beyitte, çocukların pır pır yüreğiyle pencere önünde bekleyişinin göz ardı edildiğini söylemek mümkün. Şair, kış karşısında tavrını anne ve babalardan tarafa koymuş ve âdeta, divan şiirinin sosyal hayattan kopuk olduğu kabulünün “Hoop!” diye güme gittiğini söylemek istemiş.

Yine de masaya şiir konulduğunda, anlatılan kış bile olsa meseleyi duygusallıktan uzak düşünmek yakışık almaz. Böyleyken duygunun düşüncesiz sunuluşu okurda, bulutların üzerinde kurulmuş saraylarda yaşarken havanın açılmasıyla yere çakılıverme hissi uyandırabilir. Hangi okur düşüp darbe almak ister ki? Kış ve kar... Burada biraz yenilere gelip Cenap Şahabettin’i anmamak olmaz: Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, / Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar / Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…

Bu mısralar bize bir yandan karsız kışın olamayacağını anlatırken bir yandan da düşen her bir tanenin uğrattığı içsel yıkımı iğneyi tenimize batıra batıra hissettirir. Anladık artık: Şair açısından da kış, kar demektir. Yeniden geçmişe dönelim. Bakalım Tırsî, gazelinde kendisinden nice sonra üstüne çok ağır sembolik anlam yüklenen karı mısraına niçin hapsetmiş: Gelmedin bu kara kış kar ile yağmur yağdı / Hânemin her tarafı akdı tavanum diyerek

İnsanı ters köşe yapan bir beyit. İlk mısra okunduğunda insanın zihninde, gelmeyerek şairin hasretini uzatmış bir sevgili hayali canlanıyor. İkinci mısra ise bizleri bir anda duygusal dünyadan koparıp şairin hanesinin akan tavanıyla baş başa bırakıyor. Sevgili gelmemiştir fakat kar ile yağmur, tavanda bulduğu delikten şairin kucağına zamanı şaşırmadan düşmüştür. Sevgililer vefasız olabilir. Oysa mevsimler, o şaşmayan gelgitleriyle birer vefa numunesidirler. Şair günlük hayatın gerçeklerinden kaçmaz, kaçamaz. Bir tarafta herkesten hassas yüreği dursa da düşünülmesi gereken bir de evladüiyal vardır. Tablo, romantik okurun beklentileriyle uyuşmayabilir. Ama gerçek, gerçektir ve şair tabiatı bile bazen o mecburiyetin katı sureti ardına gizlenmek zorunda kalabilir. Gelibolulu Mustafa Ali de benzer kanaatte olmalı. Bir beytinde şöyle diyor: Zemîn yeşermiş iken yağdı sebze üstüne kar / Ağardı hilye-i pâk-i halîle düşdi vakar / Sebze üstüne yağmış kar! Sanırım hiç de romantik bir tasvir sayılmaz. Yahya Bey’se karın yağışını anlatırken bile eleştirel kimliğini devreye sokar: Bakup cihane bu esnada kar yağar sanman / Zemânenün tükürü yüzüne sipihr-i dü-tâ

Yahya Bey’e göre, karın yağmasının sebebi zamane şartlarındaki bozukluktanmış. Kar da gökyüzünün, zamanın yüzüne tükürmesiymiş. Peki bunca kar ve kış kokulu beyitten sonra hangi sonuca ulaşacağız? Şuna efendim: Divan şairleri her daim aşktan, saraydan, sevgiliden ya da onlarla ilişkilendirilen şeylerin güzelliğinden bahsetmiyorlarmış. Divan şiiri bahsinde oluşmuş beklentilerimiz yüzünden bizler, bazen sözün altında başka anlamlar arayıp duruyormuşuz. Şair de olsan dert hepimizin derdiymiş, kış hepimizin kışıymış.

Yazımızın girişinde bir de çocuklardan söz etmiştim hatırlanırsa. Hani şu sokakları karın doldurmasını heyecanla bekleyen meleklerden. O çocuk tarafımızı da unutmayalım ve kara, ruhumuzu sükûta erdiren tarafını düşünerek itibarını sunalım.