Geçmiş Zamanın Peşinde

Her şey pandemiye kadar normaldi. Hiç kimse her şeyin bu kadar hızlı bir şekilde kabuk değiştireceğini ya da kabuğuna çekileceğini öngöremezdi. Tıpkı, yıllarca günlük tutan babamın artık günlük yazmayı bırakması gibi.

İlkokula ya da ortaokula gittiğim zamanlardı. Babamın günlüklerini yazarken kullandığı el yazısı hep dikkatimi çekmiştir. Ama günlükler özeldir ve okunmaz kuralını nasıl benimsemişsem defterlerden birini bile açmamış, bir tek satır bile okumamıştım. Şimdi o defterler, tüm o yaşanmışlıkları, duyguları belki de özlemleri, kırgınlıkları, sevinçleri ve daha nice bilinmezlikleri ile beraber kolilerde diğer arkadaşlarıyla beraberler. Nerede bir ajanda görsem şimdi, canlanır gözümde koskoca bir mazi. Geçen zamanı onun gözünden görmeye yarayan, şahit olacağımız o anları tahayyül edebileceğimiz bir sürü satır araları tozlu kolilerde artık.

Yeni dünya düzeniyle beraber edinilen yeni kazanımlar, gelişen mevcut şartlarla birlikte kaybettiğimiz değerlerin ve alışkanlıkların yerini aldı. Çocukken merak ettiğimiz, öğrenmek için günlerce beklediğimiz şeyler şimdi bir tık’la önümüze geliyor. Her şey dijital platformlarla, network ağlarla elimizin altında artık. O yaşanmışlıkların sayfa sayfa kokusu, mürekkebin sararmış solmuş yüzü, kendini parlak ekranlara teslim etti.

Dört duvar arasında, dış dünyadan soyutlandığımız ucu bucağı belli olmayan bir hayatın temellerini atmış olduk. Bu yüzden alınanlar ve verilenler olarak bakıldığında beti benzi soluk dünyamızın günlüğünü tutamaz olduk. Kendi hâlimize, kendi içimize kaldık. Alıştık da galiba yalnızlığa, sessizliğe… Daha doğrusu böyle olmaya. Ya da onca zamandır kalabalıkta bir başımızaydık da özümüze mi döndük?

Geçmiş zamanın kalabalığına baktığımızda o karmaşada, o hengâmede insanın daha çok yorulduğunu biliyoruz. Çünkü o zamanlar her şey çabayla, emekle oluyordu. Böyle bir dönemi günceye almak daha önemliydi ve insan onunla dinleniyordu. Babam da öyleydi. O da bir bahaneyle alırdı defteri eline, başlardı yazmaya. Şimdi ise her şeyin daha kolay daha pratik yolunun bulunduğu, çalışma ortamlarının yadsınamaz yüzdelik oranının ev içine taşındığı bir zamandayız. Bu da herkesi modern bir tembelliğin kucağına oturttu. Bizler, bizden öncekiler kadar olmasa da hayatın, insanların doğallığına bir nebze de olsa tanık olduk. Yeri geldi yaşadık, hissettik, anlamını ve değerini öğrendik.

Geçmişin izini sürenler merak edip hayatın derinliklerine inerken kendilerinden buldukları her bir parça bugünümüzü aydınlatan bir yol, bir ışık olmaya devam ediyor. Sanal dünya ve özellikle sosyal medya her ne kadar günümüzün büyük bir kısmını kaplıyor olsa da her zaman geçmişimiz geleceğimizi inşa ediyor olacak. Şu fani dünyada bazı şeyler ya var olmaya mahkûmdur ya da ölmeye…