Yeni miladi yıl, yeni umutlar, yeni başlangıçlar demek. Bu sene harika bir denk geliş de var, yeni yılın ilk günü aynı zamanda bizim kutlu üç aylar mevsimimizin de başlangıcı. Bu bizim kültürümüzün hesap devir vaktine de çok az kaldı demek. (Şaban ayının on beşi Berat Gecesi’ni ya da bir başka yoruma göre de Kadir Gecesi’ni kastediyorum, hani bir yıllık ömür programının takdir edildiği zaman olarak kabul edilen gece.) Yeni yılla birlikte sevgili recebi karşıladık bile, Allah ömür verirse ardından gönle şifa şabanı ile ruha huzur ramazan da hayatımızı değiştirip dönüştürme için sıralarını beklemede olacaklar. Kısaca taze başlangıçlar birbirinin içinde katlanarak geliyor hayatımıza.
Hem maddi hem manevi, hem zahirî hem bâtıni dünyamızı yeniden yapılandırmak, hatta “kişisel dönüşüme girmek” için harikulade bir zamanlama yapılmış sanki. Bu iki sahanın birbirinden kopuk olduğu, farklı prensiplerle çalıştığına dair bir dizi öğreti çevremizde kol gezse de aynı Rab tarafından var edilmiş olmalarının tabii neticesi şu: İkisi de bizim; madde de mana da, dünya da ahiret de ön de son da. Belki 2025 senkronize şekilde bu iki sahada da var gücümüzle gayret etme sorumluluğumuzu derinden kavramanın miladı olur. (Cümleniz deyin bu niyete amiin.)
Elbette zahirî âlemimizde üzerinde çalışılması gereken çok saha var, değiştirmek istediklerimiz bir dolu. Ama ben bu yazıda iç yapılandırmaya yönelik bir konuya odaklanmayı tercih ettim. İç dünyamızı zehirlemekle kalmayıp bütün varlığımızın dengesini bozan bir derde, muhteşem bir Kur’an duası eşliğinde merhem arayalım, hadi! Paylaşmanın öneminden, ensarın muhacirleri nasıl desteklediğinden, diğerkâmlığın ve bencilliği aşmanın öneminden bahsettikten sonra şöylece buyurur Rabbimiz:
“Bunların ardından gelenler de ‘Ey rabbimiz’ derler, ‘Bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz! Kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin.’” (Haşr, 59/10)
Malum-u âlîniz, bağışlanma dileme Kur’an’da sıkça hatırlatılan, ardında bir dizi iyilik ve iyileşme, güzellik ve güzelleşme bulunan bir kapının anahtarı. Bu anahtar kapının kilidine takılıp çevrilince adım adım açılan bir değerler haritası belirir önümüzde. Bu haritanın en kritik noktası belki de insani sınırlılıklarının farkına varmak, hata yapabileceğini, iyi niyetine rağmen yaptıklarında kusur olabileceğini en baştan peşin peşin kabul etmektir. Zira istiğfar, sadece adı konmuş, bilinen günahların izlerini silmek için gelmez insanın diline, gönlüne. İnsan bazen tertemiz niyetlerin arasına karışan hırsı, egoyu fark edemez, bazen kaş yapayım derken göz çıkarır, bazen maksadı aşan sözler söyler, işler yapar. İşte bu nedenle istiğfar müminin dilinin, gönlünün pelesengidir.
Ayette “beni” değil, “bizi bağışla” deniyor; beni, sevdiklerimi, eşimi dostumu, bilcümle iman ehlini… Zira biz bir ve büyük bir aileyiz, kişi kendinin bağışlandığını bilse de sevdiklerini rahmet kuşatmasa… Gönlü rahat eder mi? O yüzden “bizi bağışla”. Daha kimi? Bir de iman konusunda sebkat edenleri yani bizden önce gelmiş, imanını hayata dökmüş, sonra da dönüp gitmiş bütün iman kardeşlerini… İsimleri, cisimleri hiç bilinmese de… Hani şu eski mezarlıklarda, başcağzında eğri büğrü bir taş kalmış kabirlerde yatanları, artık bir kabri bile kalmayanları… Sen onların hepsini bağışla ya Rab!
Bu dua bizi 2025’ten alır, bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün iman ehli canlarla tek bir ibarede buluşturuverir: “ellezîne sebekûna/bizden öncekiler” Kıyamete kadar bu dua okundukça bizden sonra gelecek olanlar da bizi aynı kelimeleri kullanarak anacaklar demektir bu. Bir dua, hatta duadaki bir kelime, dünü bugünü yarını nasıl da kavuşturuverdi, fark ettik değil mi? Kur’an böyledir; bazen tek bir ifadesiyle ciltlerle eser yazılacak kadar şeyi düşündürtür.
Bağışlanma diledik, bitti mi? Bitmedi, duaya devam ediyoruz: “Kalbimizde iman edenlere karşı en ufak kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma!” İnananlar arasında siyasal, kültürel, etnik, sosyal, bireysel bir çok sebepten, mezhep ve meşrep farklılığından kaynaklanan bir dizi kaos ve anlaşmazlık oluşmuştur zaman içinde. Benzer şekilde şahsi hayatlarımızda da zıt düştüğümüz insanlar olmuştur mutlaka. Bu vakıa hatırda tutulduğunda dua, “Ya Rab, bu olumsuz duyguların yüreğimde tortu bırakmasına izin verme!” demek olur.