Adam Olacak Çocuk

Yaşamın temel dinamiklerinden olması hasebiyle toplum hayatının kadim aynalarındandır sanat. Tarih boyunca sanatçılar eserleriyle halkın yaşantısına ayna tutmuş, onların duyu ve duygularına hitap etmekle kalmamış içerisinde yaşadıkları milletin ruhunu, fikirlerini, hissiyatını, kültürünü derinden etkilemiştir. Sanat, tarihî hafızanın aktarımında da önemli bir konuma sahiptir. Dilin yetkinlik sınırlarını aşan bir iletişim ve etkileşim gücüne sahip olan sanatın pek çok dalı için bunları söylemek mümkünse de insan ruhuna, duygularına ve benliğine daha çok hitap etmesi hasebiyle müzik, biraz daha ön plana çıkmaktadır.

Musiki, teganni ya da müzik, adına ne derseniz deyin, sanatın bu güzel esintisi henüz ilk demlerde ninnilerle birlikte hayatımıza girer. Bilhassa çocukların zihinsel gelişimine çok hızlı katkıda bulunduğu bilinen müzik, hayatımızın her safhasında bir eğitim aracı ve alanı olagelmiştir. Zira musikinin Antik Çağ’dan itibaren başta dil gelişimi olmak üzere bireylerin ve dolayısıyla da toplumun sosyal, zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişimine önemli katkılar sunduğu bilinmektedir. Kültür ve medeniyet tarihimizdeki şifahanelerde kullanılan musiki, bu tesirin en iyi örnekleridir.

Son zamanlarda eğitim alanında musikinin de etkisinden ve gücünden faydalanabileceğimiz bir sahadan söz ediliyor: Değerler Eğitimi. Ahlaki yozlaşmanın had safhaya vardığı, millî ve manevi çöküntünün nesilleri kökten sarstığı günümüz dünyasında bir savunma, tedbir ve çare olarak görülüyor. Manevi değerler dediğimiz ilkeler aslında güzel ahlakın hasletleri; doğruluk, yardımseverlik, dürüstlük, adalet, saygı, sevgi, çalışkanlık, tevazu, kardeşlik ruhu ve diğerkâmlık… Özellikle bizim gibi köklerine ve geleneklerine bağlı milletlerin bilinç dünyasını besleyen değer ve gelenekler, millî şuurun ve kimliğin belirleyici unsurlarıdır. Dolayısıyla genç kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarımı da elzemdir. Çocukların ve gençlerin bu değerleri kazanmaları için eğitim çevrelerince muhtelif adımlar atıldı, atılıyor da. İşte bu noktada, sanatın ve müziğin engin iletişim ve etkileşim dilinin de önemi ortaya çıkmakta. Fakat öncelikle cevaplanması gereken mühim bir soru karşımızda duruyor: Hangi sanat, hangi müzik?

Maalesef bugün, alabildiğine ayrıştıran, şiddete, suça ve isyana teşvik eden, hodbin, bedbin, nobran, müstehcen ve argo ifadelerin sarmalında bir müzik dünyasıyla karşı karşıyayız. Okul çağındaki çocukların sevdikleri sanatçıyı kendilerine rol model aldıklarını ve dinledikleri şarkılardan çok etkilendiklerini de düşünürsek şarkılarda verilen olumsuz mesajların, çocuklarımızın ve gençlerimizin üzerinde karakter ve ahlak açısından nasıl bir çöküntüye neden olabileceği ise izahtan varestedir.

Toplumsal değerlerimize önem veren, bireyin her türlü gelişim sürecini olumlu yönde etkileyen eserlere bugün her zamankinden çok ihtiyacımız olduğu açık. Günümüzün şarkıları bu anlamda pek iç açıcı görünmese de kültürel ve sanatsal hafızamızda nitelik sahibi ve estetik örneklere rastlamamız mümkün. Bu alanda akıllara ilk gelen isimlerden biri ise Barış Manço’dur.

Geleneksel Bir Halk Ozanı Olarak Barış Manço

Barış Manço, İsmail Hakkı Manço ile Türk müziği sanatçılarından Rikkat Uyanık çiftinin ikinci çocuğu olarak 2 Ocak 1943’te Üsküdar’da dünyaya gelir. İlk çocuklarına Savaş ismini veren Manço ailesi, II. Dünya Savaşı’nın yıkımları sebebiyle ikinci çocuklarına Barış ismini verirler. Böylelikle Türkiye’de ilk defa Barış ismini o alır. Çocuk yaşta müzikle ilgilenmeye başlar, müzik hayatını gittikçe olgunlaştırarak devam ettirir.

Sadece sanatıyla değil duruşuyla ve görünüşüyle de orijinaldir Barış Manço. Kurt yelesi saçları, hilal bıyıkları, modern kıyafetleri ve takılarıyla kabullenmiştir onu bu coğrafya. Yazdığı ve bestelediği eserlerindeki halk edebiyatı motifleriyle de gelenekçi bir imaj çizer. Türk kültürü, inancı, geleneği ve edebiyatından beslenerek eserlerini üretmiş, geleneksel mirası entelektüel bir birikimle ve çağdaş kalıplar içerisinde sunmuştur. Nitekim atasözleri, deyimler, deyişler, halk türküleri, masallar gibi Türk kültürünün köklerinden esintiler söz konusudur eserlerinde. Kendisi bu durumu, “Benim yaptığım âşık edebiyatının bir devamı, âşıklarla çok sıkı bağlarım var, onlardan esinleniyorum…” şeklinde ifade etmiştir.

Ozanlık ve âşıklık geleneğinin çağdaş bir yansıması olan Barış Manço, ünü ülke sınırlarını aşan bir kültür elçisidir aynı zamanda. Bilhassa Japonya için Barış Manço’nun önemi büyüktür. Gençlik yıllarından itibaren pek çok Avrupa ülkesini dolaşan, daha sonra Avusturalya ve Japonya gibi ülkelerde coşkulu katılımların sağlandığı konserler verir. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Sanatçısı (1991) ilan edilmesinin yanı sıra yurt içi ve yurt dışında aldığı birçok ödül ve ünvanlar vardır. “Kültür Elçisi”, “Edebiyat ve Sanat Şövalyesi Nişanı”, “Yüksek Şeref Madalyası”, “Vatandaşlık Beratı”, “Onursal Hemşerilik Beratı”, “Kültür ve Barış Ödülü” bunlardan bazılarıdır. Başarılarla dolu bir ömür…

Yaz Dostum,

Selam Almayana Yiğit Denir mi?