Anıların Buharlaştığı Bir Mek

İnsan nisyan ile maluldür. Bu durum bir yanıyla insanı güçlü kılarken öte yandan insanın en güçsüz hâlidir de. Hafıza insanı insan yapan yegâne özelliklerden biridir. Hatırlamak; seslerin, kokuların, renklerin insanı anıdan anıya götürmesiyle olur. Ama aynı zamanda hafıza, unutmayı da içinde barındırır. İnsan unutan, unuttukça yaşamaya devam eden; hatırlayan, hatırladığı kadar hayatı anlamlanan çelişkiler yumağı bir varlıktır.

Mü’minûn suresinin 44. ayetinde “...biz de onları birbiri peşinden tarihe gömdük, onları ibret hikâyelerine dönüştürdük...” bahsedildiği gibi yeryüzü insanlığın ibret alması için hafıza mekânlarıyla doludur. Örneğin bugün, Çorum Alacahöyük’e gittiğimizde bir zamanlar dünyanın süper gücü olan ve Batılılar tarafından Hititler diye adlandırılan topluluğun enkaz olmuş tarihiyle karşılaşırız. On binlerce yıl insanlığın hafızasından silinen bu ulus, yirminci yüzyılın sonlarında, insanlığın hafızasında tekrar canlanarak yeniden hayat bulmuştur.

Hz. Âdem’den beri var olan, Hz. İbrahim’in eliyle yeniden inşa edilen ve Hz. Muhammed’le birlikte İslam’ın kıblesi olan Kâbe, tüm dünyanın kalbi olarak yeryüzünde durmaktadır. Kâbe’ye ibadete gittiğimizde, bugün sadece orada bulunan insanlığın değil tüm zamanların izlerini görürüz. Mekânda biriken on binlerce yıllık dua, niyaz, tövbe ve yakarış, o mekânda bizi sarar. Kâbe’de sadece kendi dualarımızla değil milyonlarca insanın on binlerce yıllık cümleleriyle yeniden inşa oluruz.

Bugün dünya mimari tarihinde öne çıkan her eser, sadece mimari özelliğiyle değil, oradan geçen her insanın o mekâna bıraktığı izlerle de anlam kazanır. Mekân, hatırlar ve hatırlatır. İnsan gibi mekânların da hafızası vardır ve oradan geçen her insan, hayvan, orada yaşanan her olay o mekânın hafızasına işlenir ve insanlık, mekânların hafızalarından faydalanarak kendini yeniden inşa eder.

Savaş sonrası birçok kentin savaşta hasar alan binaları onarmaması bir yanıyla bununla ilgilidir. Mekânlarda yaşanan savaşlar bitse de savaşın izleri o savaşların varlığını, hatırasını ve hafızasını diri tutar. Bu da gelecek nesillere, önceden yaşananların bir daha yaşanmaması için sağduyu, yaşanırsa da ne olacağına dair ibretler aktarır. Mekân, insanı yaralar. Yara da insanı var eder.

Muhyiddin Şekur, bir kitabının girişinde, taşa yazılan yazılar Allah katında suya yazılan yazılar gibidir, der. Haklıdır. Çünkü zamanın yavaş akışı, hafızanın on binlerce yılda oluşması sadece insan için geçerlidir. Allah tüm zamana, olmuşa, olana ve olacak olana hâkimdir. Ama insan için taşa yazılan yazılar olmazsa bir insanlık hikâyesi olmaz. Yazı hafızadır ama aynı zamanda yazıldığı zamanın rayihasını da içinde barındırdığı için değerlidir.

2010 sonrası hayatımıza giren sosyal ağlarda ve dijital medyada hafızaya yer yoktur. Dijital mecralarda her şey anlıktır. Durmaya, durup düşünmeye yer yoktur. Çünkü dijital medya sürekli akış üzerinden bir ekonomik değer var eder. Dijital ortam mekânsızdır. İnternet tarayıcısında açabildiğimiz sonsuz sayıdaki sekmeyle birlikte, mekânsal engellere takılmadan birbirinden bağımsız farklı mekânlarda var olabiliriz. Bir sekmede sohbet ederken bir diğerinde konser kaydı dinleyip, aynı anda haberlere bakarken bir yandan da sevdiğimiz dizinin yeni bölümünü takip edebiliriz. Bu da insanın dijital dünyada anı biriktirmesini, sadece bir ânı teneffüs edip bir mekânı solumasını engeller. Dijital dünyada aldığımız yaralar bizi ondurmaz, sadece yaralar.

Sosyal ağlardan dilimize kazınan “duvar” kavramı, gerçek hayattaki duvar imgesinin çok uzağındadır. Sosyal ağlarda, duvara bıraktığınız hiçbir izin karşılığı yoktur. Hafızaya kazınmaz, insana bir şeyi hatırlatmaz. Yüksek hızla giden bir arabadan yoldaki reklam tabelalarını izlerken hissettiğimizi hissederiz sadece. Zihinde parlayan anlık imgeler, akla gelen ve hemen bir başkasına yerini bırakan düşünceler dışında, duvara yazılan hiçbir yazı hafızamıza işlemez. Ancak gerçek dünyanın duvarlarına yazılan, bize anlamsız gelen “bel fıtığı” yazısı bile hafızamızın bir yerlerinde kendisine yer bulur hatta bazen, doğru yolda olup olmadığımızı bize hissettirebilir.

Dijital mecrada her şey kaydedilir ama bu kaydedilenler bir hafıza oluşturmaz. Bugün internet dünyasında üretilen günlük veri miktarı, 44 zettabayt. İnsanlığın bir günde ürettiği veri yaklaşık 212.765.957 DVD doldurmaya yetecek büyüklükte. İnsanlık bugün, dünyanın en büyük kütüphanesindeki kitapların içindeki cümlelerin toplamından daha büyük bir veri üretiyor.