Böyledir, hayat bazen üstüne üstüne gelir insanın, sınav rüzgârları pek sert esmeye başlar. Art arda can sıkıcı gelişmeler yaşanır, arzu edilen, hayali kurulanla araya bir anda kalın duvarlar örülür, korkulanlar başa gelir. “Bana geliyorlar bi soldan soldan” diye hisseder insan, “daraldım” der, “bunaldım” diye şikâyetlenir. Bazen de gözüne pek güzel görünen hedeflere çabucak ulaşabilmek için doğruları, değerleri yerle yeksan edeceği bir yola sapmaya niyetlenir. İstediğini elde etmek ya da meselesini çözmek için bazen kolay lakin haram yollar akla sökün ediverir, “Şeytan diyor ki…” diye başlayan cümleler tıkır tıkır kurulur. Adının anıldığını duyan şeytan durur mu, koştura koştura gelir. “Yaşasın, bana iş çıktı” diye neşelenir, “hangi kanaldan devam ettirsem süreci de daha da kötüleştirsem şu kulu?” diye sinsi planlar kurmaya başlar. İşte tam bu esnada Kur’an’da “de ki” kalıbıyla öğretilmiş bir dua can simidi gibi imdada yetişir: “Rabbim! Şeytanların vesvese ve gizli kışkırtmalarından, tahriklerinden sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım rabbim!” (Mü’minun, 23/97-98)
İnsan için şeytanın vesvesesi ciddi bir risk anlamı taşırken şeytan açısından taa insanın yaratılmasının ardından başlayan çok eski bir düşmanlığın devamıdır, o zaman yaptığı plana bağlılıktır. İnsana baş eğmeyi reddedince ilahi rahmetten kovulmasının hıncını insanoğlundan almaya ahdetmişti, bu ahdin gereğini insanlık tarihi boyunca en üst seviyede yerine getirdi de. Elbette yaşanan her kötülüğün her doğru yoldan sapmanın müsebbibi şeytan değildir, onun baskı ve zorlama içermeyen, “teklif var, ısrar yok” kıvamındaki davetine gönüllü şekilde olumlu cevap veren insan her zaman baş faildir. Hatta kötülükte insan bazen o kadar ileri gider, aşama kaydeder ki “şeytana pabucunu ters giydirir.” Lakin şeytanın insanın içine işleyen vesvesesi, örtük tahrikleri doğruluktan sapma hâlini tetikler, kolaylaştırır. Zira şeytan insanın en hassas, en gizli hususiyetlerinin farkındadır, bu nedenle kimin hangi üsluptan etkileneceğini gayet iyi bilir ve bu bilgiyle özellikle zayıf noktalarından ve zaaf anlarında insanı vurur.
Kimisi için öfke duygusu zayıf noktasıdır, bir türlü bu duygusunu kontrol edemez. “Öfke baldan tatlıdır” sözünü haklı çıkartır, ağzından, elinden çıkanı kontrol edemez, öfkenin sonucunu hesaplayamaz. Şeytan “Durma, devam, devam!” diye fısıldar, “Bak ne kadar güçlüsün böyle kırıp dökerken, sonu ne olacaksa olsun, onu da o zaman düşünürüz.” diye ekler.
Kimisinin can damarı, para puldur. “Daha fazla kazanayım da nasıl olursa olsun.” der. Kimi normalde böyle değildir ama dara düşünce onun da aklına suiistimal imkânları gelmeye başlar. Şeytan durur mu, “Amaaaan, millet neler yapıyor, bu sefer de sen alıver, n’olacak ki!” der, “Zaten hakkın daha fazlası.” diye mantığa (!) bürüyüverir, kaşla göz arasında. İçindeki iyilik sesi “Ama tüyü bitmedik yetim hakkı….” demeye kalmadan atı alan Üsküdar’ı geçer. Kişi bazen bu ayartma karşısında değerlerini hatırlar, şeytanın ayartmasına boyun eğmez, “Estağfurullah, aklımdan geçmesi bile kabul edilemez.” der, doğruluk yolunda yürümeye devam eder.
Kiminin bam teli karşı cinstir; helal haram demeden, kimdir nedir dinlemeden, insanlık onurunu gözetmeden karşı cinse akar âdeta. İçindeki boşluğu bu akış doldurur zanneder ama aksine daha da büyütür, öz saygısını zedeler de farkına varmaz. Şeytanın en iyi kullandığı damarlardan biridir bu. Şeytanın dürtüklemelerine karşı durmak, Yusuf Peygamber gibi yürekli ve metanetli olmayı ister, bir de fazladan tedbirli, risk yaratacak durumlardan olabildiğince uzak durmayı. Şeytanın sesi ancak böyle kısılır ama ahir ömre kadar bu kapıyı tıklatmaktan hiç vazgeçmeyeceğini en baştan bilmek gerekir.
Karamsarlık, ümitsizlik, değersizlik duygusu, şeytanın en verimli avlanma sahalarından bir diğeridir. Adı üstünde, kendisi Allah’ın rahmetinden ümidini kesmiştir ya, herkes kendi gibi olsun ister. Dünün olumsuz durumlarını hatırlatarak bugünü ve yarını da karartmaya çalışır. Gerçekçilik, rasyonellik adı altında umut kapılarını sonuna kadar kapatmak için yanında yörende dolanır durur.
Yanlışa davet etmekte, bu uğurda akıllara “karpuz kabuğu düşürmekte” mahir olan şeytan, iyilikten, güzel işlerden uzaklaştırma söz konusu olduğunda da gerçek bir uzmandır. İnsana hangi damardan girildiğinde daha etkili olduğunu defalarca tecrübe ettiği için iyilik yolunu kesmek de onun özel uzmanlık sahası içinde yer alır.