Hususi olarak az basılan kitapların, “özel baskıların” az bulunması normaldir; zaten az bulunsun, kıymetliyse bile o kıymet az bulunmasından dolayı artsın diye kitabı az basıyorlardır.
Yazar meşhur ve maruf değilse kitabının ilk baskı adedi yaklaşık bin civarındadır. Kitap rağbet görür beklenenden önce tükenir, sevilir ve kitapçılardan talep edilirse, duruma göre ikinci baskıda sayı arttırılabilir. Günümüzde doksan milyona yaklaşan nüfusumuza, okuryazarlık oranının artmasına rağmen durum değişmemiş hatta gerilemiştir. Artık bir yazarın kitabı bir yıl içerisinde bin satıyorsa bu “satış” iyi kategorisindedir.
“Bin” rakamını sabit tutarak ve bini “çok” kabul ederek, bin basılan bir kitabın bile nadir sınıfına dâhil edilmesinin pek çok sebebi vardır. Bu sebepleri hem iyi sahaflar hem de kitap kurtları “iyi bilir”; sıradan okuyucunun farkında olmasa bile partilik kitaplar arasından seçtiği bir kitap nadir olabileceği gibi hurdacılıktan sahaflığa “terfi eden”, kitabı yeni tanımaya başlayan bir ikinci el kitap satıcısı da az bulunan bir kitabı sıradan görüp partiliğe atabilir.
Hoş, şimdi internet yardımıyla, sahaf sitelerinin arşivleri marifetiyle kitaba dair malumat edinmek satıcının da okuyucun da elinin altındadır. Ancak, bazı kitapların nadir oluşunu, nadirse neden az bulunduklarını internet bile bilmekten acizdir.
Kitabınız basılmış, satmamış, ev arkadaşlarınız tarafından kışın ısınma amaçlı sobada yakılmış, sizin ileride büyük bir şair olacağınız, kitabınızın ilk baskısının mumla aranacağı düşünülmemiştir. İşte beş on kişinin kütüphanesinden sahafa düşen o ilk kitap nadirdir; az bulunur.
Diyelim matbaada, kitap deposunda yangın çıkmıştır, -Allah muhafaza eviniz de yanmış olabilir- matbaadaki kitaplarınız yanmış, kurtulan beş on kitap teselliniz olmuştur. Yeni baskısı hemen sonra yapılsa bile yangından kurtulan, kurtarılan o kitaplar az bulunduğu için kıymetlidir.
Yangın yerine savaş, deprem yahut su baskını gibi başka bir “mücbir sebep” de kitabınızı az bulunur kılabilir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde Berlin’de basılan bir kitap yahut Hiroşima’dan kurtarılan bir kitap nadir olmanın da ötesinde nadirlik hüviyeti taşıyabilir.
Diyelim kitabınız çıktı, çıkar çıkmaz yasaklandı ve toplatıldı; toplatılan kitaplar imha edildi, yıllar sonra kitabınız hakkında rapor veren bilirkişinin, toplatma kararı veren yargı mensuplarının, fiilî olarak toplatma eylemini gerçekleştiren kolluk kuvvetleri mensuplarının terekelerinden çıkan kitaplar da alabildiğine nadirdir.
Diyelim sürgüne gönderildiniz yahut kaçtınız, Mısır’da, Bulgaristan’da, Romanya’da ne bileyim Azerbaycan’da, Refik Halit özelinde söyleyelim Halep’te basılan kitaplarınız da Türkiye’de az bulunur.
Safahat’ın diğer kitapları yanında Gölgeler kitabının az bulunması boşuna değildir.
Bulak Baskısı, Kazan Baskısı kitapların az bulunması anlaşılabilir bir şeydir; Müteferrika’nın nadirliği daha da anlaşılır, ancak Millî Mücadele döneminde vilayetlerimizde çıkan pek çok gazetenin sadece birkaç sayısının kütüphanelerde görülmesi pek de anlaşılır değildir. Süreli yayın tarihimizin pek çok önemli dergi ve gazetesinden “tam takım koleksiyon” makamına terfi edemeyenler vardır ki “az bulunur” tabiri bu durumu anlatmaya kifayetsiz kalır.
Harf devrimi geçiş sürecinde çıkan eski harfli kitapların az bulunması da ayrı bir yazı mevzuudur.
Kütüphanenize bir de bu gözle bakın lütfen, ne kadar çok “az bulunan” kitap varsa kütüphanenizin kıymeti o kadar artacaktır.