Dünya bura, “iki kapılı bir han”. Bir yönüyle çok güzel, çok renkli, janjanlı; bir yönüyle zorlayıcı, yorucu, belalı. Her ne kadar “yalan” desek de “yalandan yüzümüze güldüğünü” çok derinden bilsek de hakikat olmasını belki de en çok istediğimiz rüya âlemi. Rüya, oyun, eğlence ama hakiki hayatın da fragmanı dünyadaki varoluşumuz, zira esas film ölümden sonra başlayacak.
Nasıl ki fragmanda filme dair bütün detaylar anlaşılmaz; benzer şekilde burada olup bitenleri de anlamakta ve anlamlandırmakta zorlanır bazen insanlar. Cazip olsun diye yapılan özel kolaj sebebiyle fragmanı izlerken film hakkında yanlış kanaatlere sahip olunabildiği gibi, şimdi burada gerçekleştirilen hayatın ön gösterimini filmin tamamı zannedip bütün olayı şu an seyredilenlerden ibaret sananlar da tek varoluş formu olarak doğumla gelinen, ölümle terk edilen dünyayı görenler de olur. Doğumdan öncesiyle ölümden sonrası üzerinde düşünmeyi istikrarlı şekilde reddedenler ya da görmezden gelenler de mevcut, hem de pek çok ne yazık ki!
Burada başlayıp burada biten bir hayat ve varoluş tasavvuru, sınırlı da olsa sonsuzluk üzerinde işlem yapabilme kapasitesiyle yaratılan insan için aslında donanım zayiatı, ciddi şekilde ufuk daralmasıdır. Lakin gelişim basamaklarının somut evresinde takılıp kalmış bu zevat için sonsuzluk düşüncesinden çekilmedeki büyük kaybı fark etmek bile neredeyse imkânsızlaşır. Para pul, sağlık afiyet, nüfuz, makam, şöhret, güzellik, itibar ya bizatihi ya da erişim umuduyla, imkânıyla varsa gam yoktur. Gözlerini sadece dünya hayatına ve onun güzelliklerine dikenler için burada istedikleri elde edilebiliyorsa gerisi mühim olmaz çoğu zaman. Bu hayat tasavvuruna sahip insanların biricik hedefi haz ve konforu artırmaktır, onların Allah’tan talepleri de bu yöndedir: “Rabbimiz, bize dünyada ver.”(Bakara 2/201) derler. Allah’a özel konuşmalarında konu hep sevdiceğine bir an önce kavuşma, yüksek dereceyle okuldan mezun olma, yurt dışında burslu öğrenim görme, oğlanın üniversitede en prestijli bölümü tutturması, kızın en rahat çalışacağı şehre atanması, hayat konforunun daha da artması için bol bol para pul, evlatların geleceğini garantiye almak için mal mülk kazanma, sağlık sıhhatin devamlı olması, yakın iş arkadaşlarından önce terfi almanın önemi vs. başlıkları etrafında döner durur. Düşüncelerinde, hayat plan projelerinde, dualarında ahirete bir pay ayırmayanlara ahirette ne pay ayrılır acep?
Bir başka tarz grup daha var dünya üzerinde yaşayan. Hayatı seven, hayatı kendisine bahşedeni daha da çok seven bu grubun gündeminde de nasip olması için niyaz edilen yâr, oğlanın üniversitesi, kızın tayini, kendi terfii, sağlık-şifa meseleleri, hayalleri süsleyen ev, araba vs. var. Var olmasına var da tek başına değil, ilaveten bir ahiret, Allah’a kavuşma günü sonrasına bir yatırım da bunların gündeminde kendisine geniş, güzel ve sağlam bir karşılık bulur. Onların Allah’la sohbetlerinin konusuna da yansır bu durum: “Rabbimiz! Bize bu dünyada da güzellikler ver, öteki dünyada da güzellikler ver, bizi cehennem azabından koru.” (Bakara 2/202)
Nefesli varoluşun memleketi dünyaya dört elle sarılmış, onun güzel şekilde imarının mimarı olmak ve kendisine insan olarak yaratılmış olmakla yüklenen “hâlife” sorumluluğunu en güzel surette gerçekleştirmek için canla başla gayretliler bu gruptakiler. Ta Âdem babayla Havva anadan kalma iyilik ata tohumlarını cennet bahçelerini süslesin, misler gibi kokutsun diye bu dünya tarlasına ekmek için azimle uğraşırlar. İman ehlinden olarak iki dünya arasındaki kapıdan geçerse buradaki her iyiliğin, güzelliğin, doğru davranışın kat kat artırılarak oradaki hayatın tefrişinde kullanılacağına bütün kalpleriyle inanır onlar.
Dünya hayatı ve güzellikleriyle kavgalı değillerdir, küskün hiç değil. Onların da kavuşmak istedikleri sevdicekleri vardır, dereceyle bitirmek istedikleri bir okulları, burslu olarak kazanmak istedikleri yurt dışında bir üniversiteleri… Onların da oğlu en prestijli üniversitede bölüm kazanır, çok sevinir, Allah’a şükreder, orada kazanacağı beceri ve birikimle iki cihanını da mamur edecek hizmetler üretebilsin diye dualar ederler. Oğlan kazanamazsa üzülürler ama karalar bağlayıp oturmazlar, “vardır bunda da bir hayır” deyip o hayrı bulup hayatlarına davet etmeye koyulurlar. Kızının rahatça çalışabileceği yere atanması için dualar eder, atama sonuçları açıklanınca öyle bir yer olsa da olmasa da iyi insanlar çıksın karşısına diye niyazı artırırlar. Hem dünyada hem ahirette Allah’tan güzellik, esenlik, afiyet isteyenler grubundan biri de kazancı bol, bereketli olsun diler ama sadece kendi konforunu artırmak için değil. Ahirette, nereden ne yolla kazanıp nereye harcadığının hesabını vermeden bir tek adım atamayacağını bilir ve maddi manevi bütün yatırımlarını buna göre planlar.